Son Dakika
Dr.Öğr.Üyesi Bülent ÖZGÜL
(Geçen haftadan devam)
4. SEÇİM SİSTEM VE YÖNTEMLERİNİN SİYASAL YAPIYA ETKİLERİ TÜRKİYE’NİN SEÇİM SİSTEMİ GEÇMİŞİ
Seçim sisteminin ülkedeki siyasal örgütlenme üzerindeki etkileri, hayati bir önem taşımaktadır. Seçim sonuçlarının parlamentoya ve iktidara yansımasının temel belirleyicisi olan seçim sistemleri, ülkedeki parti sayısını, bu partilerin örgütlenme biçimlerini, gelişimlerini, birbirleriyle ilişkilerini ve en nihayetinde ülkenin siyasal hayatının gelişim çizgisini yakından belirlemektedir. Türk’e göre, siyaset, devlet yönetimi ile ilgili işlerin tümünü kapsayan bir kavram; seçim ise, demokratik rejimlerde devleti yönetme yetkisinin kaynağıdır. O nedenle, bir ülkede uygulanan seçim sistemi ile siyaset arasında çok sıkı bir bağlantı bulunması doğaldır. Bu çerçeve içinde seçim sistemi, siyasal bir tercihin sonucu olduğu kadar, siyasal yaşamı da etkiler (Türk, 1997:149).
Maurice Duverger, seçim sistemiyle parti sayısı arasındaki ilişkiye şöyle bir yaklaşım getiriyor: “Tek turlu çoğunluk tekniği, çift parti sistemine; iki turlu çoğunluk tekniği, ittifaklarla yumuşatılmış çok partili sisteme; nispi temsil tekniği sert, bağımsız çok partili sisteme yol açar.” Duverger, bunun yanında parti sayısının yanında, giderek siyasal iktidarın yapısının belirlenmesinde, seçim rejiminin etkisinin sosyo ekonomik etkenlerine oranla ikinci derecede olduğunu da belirtiyor (Duverger, 1974:206). Berkes de, çok parti sistemini teşvik eden hususun, seçimlerde nispi temsil usulünün kullanılması olduğu görüşündedir (Berkes, 1946:22). Ljiphart’ın ampirik araştırmaları, nispi temsil sistemlerinin siyasal sistem içerisinde çoğunluk partisi üretme kapasitesinin incelenen demokrasiler dikkate alındığında % 12,9 ve yukarısında olan barajlarla birlikte uygulandığında yüksek olduğunu tespit etmiştir. Yine Lijphart’ın tespitlerine göre, tek başına d’Hondt ve LR-Imperiali sistemleri de çok partililiği üretme eğilimi göstermektedir (Lijphart, 1994:77-79).
Yine Duverger, bir başka çalışmasında, çok partili bir rejimde, parlamento ile hükümetin birbirlerine oranla zayıf düşmeleri, bu iki kurum arasındaki bağların gevşemesine yol açacağı görüşündedir. Normal olarak hiçbir parti çoğunluğu sağlayamadığından, birçok partiden oluşan, kısa ömürlü koalisyonlara başvurmak zorunda kalınır; bu durum, parlamenter rejimde sık sık hükümetlerin devrilmesine yol açar; ayrıca, hükümet birçok rakip partiden oluştuğundan, varılan görüş birliği çok dayanıksızdır ve tutarlı, kesin bir program uygulamak çok güçleşir; genellikle, bir sonraki hükümet bunalımına kadar “günlük işlerin görülmesi” ile yetinilir (Duverger, 1999:35).
Seçim sistemleriyle parti sistemleri arasındaki ilişkinin doğrusallık taşımadığı durumlar da söz konusudur. Örneğin, nispi temsilin en uç örneği olan Milli Bakiye usulünün uygulandığı 1965 seçimlerinde parlamentodan tek parti iktidarı çıkabilmiştir. Oyların % 52.87’sini alan Adalet Partisi 240 milletvekilliği kazanarak tek başına hükümeti kurmuştur. 1969 seçimlerinde d’Hondt usulü Nispi Temsil Sistemi uygulanmış, yine AP tek başına iktidar olarak sandıktan çıkmıştır.
1983 yılı seçimlerinde uygulanan % 10’luk baraj nispi temsil sisteminde iktidarı tek bir partiye verilmiştir. 1987 yılında yapılan seçimler için seçim yasasında yapılan değişikliklerle (% 10 ülke barajının yanı sıra, seçim çevresi barajı ve kontenjan uygulaması ile) çoğunluk sistemiyle bile zor sağlanacak bir parlamento çoğunluğu ANAP almıştır. %36, 3 oy alan ANAP, parlamentoda seçim sisteminin verdiği avantajla % 64,9’luk bir çoğunluğu elde etmiştir. Buna karşın, 1991 seçimlerine de aynı sistemle gidilmesine karşın, hiçbir parti tek başına hükümet kurabilecek bir çoğunluğa ulaşamamıştır. 1987’de parlamentoya üç parti girebilirken, 1991’de beş parti girmiş, seçim ittifakıyla giren üç partinin de ayrılmasıyla parlamentoda önce sekiz, daha sonra da on parti ortaya çıkmıştır. Görüldüğü gibi, aynı seçim sistemi, 4 yıl arayla birbirinin zıttı iki sonuç vermiştir. 2002 yılında yapılan seçimlerde Ak Parti, %34,3 oy oranı ile TBMM’deki milletvekillerinin %66’sını almıştır.
Belirli seçim sisteminin, belirli bir parti sistemini ortaya çıkarmadığını gösteren ülkemiz örneğine karşın; seçim rejiminin belirli parti sistemi yönünde itici etken rolünü oynadığını kabul etmek gerekir. Ancak, parti sistemleriyle seçim sistemleri arasındaki ilişkiler tek yönlü değildir. Parti sistemi de, belirli bir seçim tekniğinin uygulanması yönünde etkili olmaktadır. Seçim sistemleri, siyasal yapı içerisinde parti sistemleri üzerinde hızlandırıcı ve durdurucu olmak üzere iki türlü etkide bulunmaktadır. Seçim tekniklerinden bazıları oy yüzdesi yüksek partilerin lehinde sonuçlar vererek küçük partilerin gücünü daha da zayıflatmakta; diğerleri ise, daha eşit bir dağılım sağlamaktadır. Bu açıdan, seçim sistemi, ülkenin parti sistemi üzerinde tek belirleyici etken olmamakla birlikte gerek parti sayısı, gerekse partilerin yapıları üzerinde önemli etkiye sahiptir.
Bu sıraladığımız hususları, seçim deneyimlerimiz açısından ele alacak olursak, şu sonuçlarla karşılaşırız:
Tablo 1. Seçim Sistemi ve Parti Sayısı İlişkisi
(*) Askeri yönetim, bu seçimlere yalnızca 3 partinin girmesine izin vermiştir.
Tablodan şu sonuçlar çıkmaktadır: Hem seçimlere katılan hem de parlamentoya giren parti sayısının, nispi seçimin uygulandığı dönemlerde daha yüksek olduğu görülmektedir. Bunun iki istisnası, askeri müdahaleleri izleyen dönemlerin olağan dışı koşullarında yapılmış olan 1961 ve 1983 seçimleridir. Ancak seçim yasasında var olan % 10’luk ülke barajı, nispi seçime rağmen, parlamentoya giren parti sayısının, seçime giren partilere oranla sınırlı kalmasına yol açmıştır. Powell’ın da belirttiği gibi, çoğunlukçu seçim yasalarının seçime giren partileri güçlendirmesi ile yasama organındaki parçalanmayı azaltması biçimindeki ikili etkisi son derece açıktır (Powell, 1990:114).
Seçim sistemlerinden beklentilerin başında istikrarlı hükümetlerin çıkarılabilmesi isteği vardır. Siyasal istikrarın güçlü hükümetler eliyle sağlanacağı düşünülmekte, güçlü hükümetlerle de, genelde, bir partinin çoğunluğuna dayanan hükümet modeli kastedilmektedir. Oysa, Tuncer’in de belirttiği gibi, seçim sistemi siyasal istikrarı sağlayan etkenlerden yalnızca birisidir ve istikrar, her zaman bir partinin iktidarıyla eşanlamlı değildir (Tuncer, 1996:115-116). O nedenle seçim sistemleri ile seçimler sonucunda ortaya çıkan hükümet modelleri arasındaki ilişki her zaman ilgi çekmiştir.
1950-2018 arasında yapılmış olan seçimlerde uygulanan seçim sistemleri ile seçimler sonrasında kurulan hükümetlerin biçimleri aşağıdaki tabloda görülmektedir. Tabloda seçim sistemleri, temsilde adalet ucundan yönetimde istikrar ucuna göre sıralanmış ve seçimlerde ilk sırayı alan partiler, oy oranlarıyla birlikte gösterilmiştir.
Tablo 2. Seçim Sistemi ve Hükümet İlişkisi
Tek Parti Hükümeti | Koalisyon Hükümeti | ||
Temsilde Adalet Ucu | |||
Milli Bakiye | 1965 | AP (% 52.9) | |
Barajsız d’Hondt | 1969 | AP (% 46.5) | |
1973 | CHP(% 33.3) | ||
1977 | CHP(% 41.3) | ||
Barajlı d’Hondt | 1961 | CHP(% 36.7) | |
Ülke Barajlı d’Hondt | 1995 | RP (% 21.4) | |
1999 | DSP(% 22.2) | ||
2002 | AK Parti (% 34,5) | ||
2007 | AK Parti | ||
2011 | AK Parti | ||
2015 Haziran | Seçim Hükümeti | ||
2015 Kasım | AK Parti | ||
2018 | AK Parti – MHP – BBP (Cumhur İttifakı) | ||
Cumhurbaşkanlığı Seçimi
(Çift Turlu Salt Çoğunluk) |
2018 | Cumhur İttifakı (AK Parti – MHP – BBP) adayı Recep Tayyip Erdoğan %51,5 | |
Çifte Barajlı d’Hondt | 1983 | ANAP (% 45.1) | |
Çifte Barajlı d’Hondt + Kontenjan | 1987 | ANAP (% 36.3 ) | |
1991 | DYP(% 27.0) | ||
Liste Usulü Çoğunluk | 1950,1954 1957 | DP (% 52.7, % 57.6,
% 47.9) |
|
Yönetimde İstikrar Ucu |
Tablodan şu sonuçlar çıkmaktadır:
Liste usulü çoğunluk ve Çifte barajlı d’Hondt gibi, yönetimde istikrarı öne çıkaran seçim sistemleri tek partiye dayalı hükümetlerin çıkarılmasını kolaylaştırmaktadır. (1950, 1954, 1957 ve 1983, 1987 seçimleri) Ancak 1965 ve 1969 seçimlerinde Adalet Partisi, temsilde adaletin en çok önde tutulduğu iki sistemde de tek başına hükümet kurabilmiştir. Bunun nedeni, bu partinin o seçimlerdeki oy oranlarının % 50’ler dolayına ulaşmış olmasıdır.
ANAP’ın % 36,3 oranıyla iktidar olduğu ‘Çifte barajlı d’Hondt + Kontenjan’ sistemi 1991’de birinci sırayı alan DYP’nin tek başına hükümet kurabilmesini sağlayamamıştır. Bunun nedeni DYP oylarının, o seçimlerde, % 30’ un altına inmiş olmasıdır. Bu sonuçlar, bir partinin tek başına hükümet kurabileceği çoğunluğun yakalanmasında, seçim sistemleri kadar seçimlerde birinci sırayı alan partinin oy oranının da belirleyici olduğunu göstermektedir. Uzunca bir süredir parti oylarının % 20’leri düzeyini geçemediği ülkemiz için bu tespit önem taşımaktadır.
Bu tablonun da yinelediği gerçek şudur: Ülkede istikrarı sağlayacak en önemli unsur, seçim sistem ve yöntemleri değildir. İstikrarı bir seçim dönemiyle sınırlayacak olursak, ANAP’ın % 36’lık oyuyla tek başına iktidar kurmasını sağlayan sistemin etkili olduğu söylenebilir. Ancak, istikrar bir seçim dönemini kapsayan bir kavram değildir; öyle olduğu düşünülse bile, ANAP, bu güce karşın, 1991’de erken seçime gitmek durumunda kalmıştır. Bu durum, seçim sisteminin istikrarı sağlayıcı en önemli unsur olmadığını bir kez daha kanıtlamaktadır.
Siyasal bunalımlardan çıkabilmek için bazı çevrelerce önerilen kestirme çözüm, uygun bir seçim yasası hazırlanarak seçime gidilmesidir. Bir başka deyişle, seçim sistemine genelde siyasal istikrarın temel aracı olarak bakılmaktadır. Seçim yasası aracılığıyla siyasal istikrar arayışlarında, seçim sistemlerine, taşıyabileceğinden daha fazla önem ve görev yüklendiği gözlenmektedir. Bu konuda seçim sistemlerine bağlanan aşırı umutlar, uygulamada hayal kırıklıklarına yol açabilmektedir. Bu nedenle, “siyasal istikrarla seçim sistemleri arasındaki ilişki”yi gözden geçirmekte yarar bulunmaktadır.
Yukarıda belirttiğimiz gibi, bir ülkede siyasal istikrarın sağlanması yalnızca seçim sistemlerine bağlı değildir. Siyasal istikrarın birden çok boyutu vardır ve seçim sistemleri bu boyutlardan önemli birini, ama yalnızca birini oluşturmaktadır. Bir ülkede siyasal istikrar; siyasal ve kültürel altyapı, siyasal partilerin yapılanması ve işleyişi, refah düzeyi ve gelir dağılımı, toplumun kurumlaşma ve örgütlenme düzeyi ile yakından ilişkilidir. Bütünüyle siyasal yapı, toplumsal ve ekonomik sorunları karşılamakta yetersiz kaldığı sürece siyasal istikrarın yapay önlemlerle sağlanması zordur. (Devamı var)
Etiketler: Bülent Özgül » seçim » siyasetYorum yapabilmek için Giriş yapın.
BENZER HABERLER