logo

reklam

TÜRKİYE’DE GENEL EĞİTİM SORUNLARINI ÇÖZMENİN YOLU, MESLEKİ EĞİTİM SORUNLARINI ÇÖZMEKTEN GEÇER

Dr.Öğr.Üyesi Bülent ÖZGÜL
Isparta Uygulamalı Bilimler Üniversitesi

 

Türkiye’de üzerine en çok tartışılan konuların başında eğitim ve eğitimin sorunları gelmektedir. Başlıkta kestirmeden söylediğimiz şeyi, girişte de net bir biçimde ifade etmemiz gerekir: Türkiye’de genel eğitimin sorunlarını çözmenin yolu, mesleki eğitim sorunlarını çözmekten geçer. Yani, yanlış iliklenmemesi gereken
ilk düğme, mesleki eğitim meselesidir.

Türkiye’de mesleki eğitimin yaşadığı sorunlar, genel eğitim ve iş piyasasındaki temel paradigmadan kaynaklanmaktadır. Türkiye’de mesleki eğitimin de içine alındığı genel eğitim sistemi, sadece vatandaş yetiştirmeye odaklandığı için, ülke ve piyasa ihtiyaçlarını karşılamak yerine, sadece devletin çizdiği modele uygun vatandaş yetiştirmeye odaklanmıştır. Böyle bir odaklanmanın sonucunda piyasaya çıkardığımızın insan gücü, sadece 4 yıllık bir üniversite programı okuyup, devlet kapısında iş aramayı kendisine birinci hedef olarak seçmektedir. Üniversite eğitimi sonrasında da piyasaya sunduğumuz insan gücü, her şeyden az çok anlayan, ama bir konuda gerçekten yetişmiş bir profesyonel adayı olmaktan oldukça uzak kalmaktadır. Dolayısıyla milyonlarca gencimiz işsizlikten şikayet ederken, iş piyasası ve işverenlerimiz de çalıştıracak nitelikli eleman bulamamaktan yakınmaktadır.

Kamu tarafından oluşturulan mevzuat ve özel sektörün alışkanlıklarıyla oluşan iş piyasasındaki temel paradigma da, işe alınacak elemanlar için oldukça esnek sınırlar çizerek, daha düşük ücret ve kurumsallaşma politikasına dayanmaktadır. Yani, devletin herhangi bir işi yapmak için belirlediği standartlar oldukça yetersiz ve gevşek olduğu için, herhangi bir mesleği yapmak için insanların mesleki eğitim programlarına katılması çok da zorunlu olmamaktadır. Yani, bugün garson olmanın da, CNC tezgah operatörü olmanın da, diş teknisyeni olmanın da sınırlayıcı bir yasal dayanağı yoktur.

Böyle olunca, insanlarımızın mesleki eğitime yönelme konusundaki motivasyonlarının yüksek olmasını beklemek mümkün olmamaktadır. Çünkü iş piyasasındaki bir sürü mesleğin çalışanı olmanın bir kuralı yoktur. Bu değişmedikçe de ne mesleki eğitim gelişecektir ne piyasaya nitelikli eleman yetiştirmek mümkün olacaktır ne de gençlerimizi mesleki eğitime çekmek mümkün olacaktır.

İş piyasasının da düşük ücret politikası ve yetersiz kurumsallaşması politikası da işin diğer sıkıntılı kısmını oluşturmaktadır. Kurumsallaşma konusundaki eksiklik genel bir sıkıntı olup, istihdam konusunda da ülkeye zarar veren yönleri barındırmaktadır. Çalışanların seçiminde de özel sektörde bile referans ya da halk deyimiyle torpil gibi mekanizmaların bulunması, bunun en somut göstergesidir. Yani, işletme yöneticilerimiz, işletmesinin başarısını arttırmak için en yetenekli, en yeterli çalışanı aramak yerine, gelenekselleşmiş kişisel ilişkilerle eleman istihdam etme yoluna giderek, kendisini yetiştirmiş, iyi eğitim almış gençlerin önünü kesmekte, bu konudaki motivasyonlarını zayıflatmaktadır. Öyle ki bu konuda yönlendirilmeye çalışılan gençlerin, “Özel sektörde bile torpil işliyor” yakınmalarını genel olarak gözlemlemek mümkün olabiliyor.

İş piyasasından kaynaklanan bir diğer yanlış uygulama da düşük ücret politikasıdır. Daha çok kâr kaygısıyla, vasıfsız eleman alarak, onu kurum içinde eğiterek işe adapte etmeyi bir yöntem olarak kullanan firmalar, elemanın başlangıçtaki vasıfsızlığını bir koz olarak kullanarak onu daha düşük ücretle çalıştırma yoluna gitmekte, belki kısa vadede düşük maaşla maliyetleri daha aşağı çekmek mümkün gözükse de uzun vadede yeterli vasfa sahip olmayan elemanın yarattığı zararlar ve verim düşüklüğü, maliyet tablosunda daha çok negatif bir görüntü yarattığı gözlerden kaçmaktadır. Düşük ücret politikası, kendisini bir meslekte geliştirerek yaşamını idame ettirmeyi hedefleyen gençlerimiz açısından caydırıcı bir faktör olarak görülmektedir. Bu konuda da temel olarak asgari ücretin düşük olmasının önemli bir rolü olduğunu kabul etmek gerekir.

ÇÖZÜMÜN YOLU?

Peki, bu konularda ne yapılmalı ki, mesleki ve sektörel eğitim Türkiye’de daha iyi bir noktaya gelsin…

Bu soruya yanıt vermeden şu hususu tekrar vurgulamakta yarar var: TÜRKİYE’DE MESLEKİ EĞİTİM SORUNUNU ÇÖZMEDEN, GENEL EĞİTİM SORUNLARINI ÇÖZMEK MÜMKÜN DEĞİLDİR…

İnsanların hayatlarını rahatlıkla idame ettirecekleri bir mesleğe kavuşmanın eğitimsel ve ekonomik koşulları oluşturulduğu zaman, gençlerimizin hepsi üniversite kapısına yığılmayacak, mesleki eğitimin cazibesi artacak, genel liseler ve üniversiteler daha az sayıda öğrencinin talebiyle karşılaşacağı için, onların sorunları da çok daha kolay çözülecektir. Yani, insanların üniversite ve devlet kapısına yığılmasının önüne geçmek, iş piyasasının ihtiyacı olan nitelikli elemanları bulmak istiyorsak,
önce mesleki eğitimi masaya yatırmanın gerekliliği üzerinde uzlaşılması gerekir.

Peki, mesleki eğitim nasıl düzeltilecektir?

Bunun için yukarıda işaret ettiğimiz devletin ve özel sektörün temel paradigmalarını değiştirmesi gerekmektedir. Devlet, sadece yasalara saygılı, rejimin istediği modele göre vatandaş yetiştirmeye değil, gerçekten evrensel özelliklere uyum sağlayabilecek, ekonomik olarak değer yaratabilecek ve yeteneklerin önplana çıkarılabildiği bir modelle vatandaş yetiştirmeye yönelmelidir.

Sadece öğretmen, avukat, doktor, hemşire, vs. yetiştirmeye dayalı bir eğitim modelinden; CNC operatörü, keman yapım ustası, halı tasarımcısı, iş makinası operatörü, elektrik teknisyeni olmanın da kıymetli olarak algılandığı bir eğitim modeline geçmek zorundadır.

Gençlerimiz, kendilerine meslek hedefi koyarken, toplumda yanlış bir değerlendirmeyle cazip olarak gösterilen devlet memurluklarına yönelmek yerine; devlet eliyle cazipleştirilecek mesleki eğitime yönelmeye daha çok motive olabilmelidir. Bunun için mesleki eğitim öyle organize edilmelidir ki, gençlerimiz mesleki eğitimin sonunda iyi bir gelirle iş bulabilme umudunu taşısınlar. Bu ışığı gördüklerinde milyonlarca gencimiz, bir işe yaramayacak bir üniversite bölümü okumaktan ziyade, mesleki eğitime yönelmeyi tercih edeceklerdir.

Bu nasıl yapılabilecektir? Özel sektöre bakarsak bunun nasıl yapıldığını görürüz. Bugün birçok sermaye grubu, kendi ihtiyacı olan elemanları, devletin yetiştirmesinden umudu kestiği için, kendi oluşturduğu eğitim kurumlarıyla yetiştirme yoluna gitmektedir. Bu da bir çözüm olarak görülse de, ancak eski bir siyasimizin deyimiyle, pansuman tedbir olmaktan öteye gitmemektedir.

Türkiye’de mesleki eğitim ve meslek standartları yeniden organize edilerek işe başlanmalıdır. Öncelikle Türkiye Mesleki Yeterlilikler Kurumu tarafından yıllardır sürdürülen, bir türlü bitirilemeyen ve ülkemizdeki mesleki eğitimle çok da uyumlu olmayan meslek standartlarının oluşturulması çalışması, baştan ele alınıp çok süratli biçimde tamamlanması sağlanmalıdır.

Türkiye’de bütün meslek standartlarının oluşumu tamamlanarak, o mesleğe ve işe girişlerde bu standartlara uyulmasının yasal dayanağı oluşturulmalıdır. Yani, örnek olarak, kasap olmanın standartları belirlenmeli, bu standartlara ulaşmak için uygun eğitim modelleri uygulanmalı ve bu eğitimi alıp gerekli standartları taşıyan kişiler dışında hiç kimsenin kasaplık yapmasına izin verilmemelidir. Bu örneği, tüm mesleklere yayabilirsiniz. Böyle bir standart oluşturulduğu ve yasal dayanağıyla birlikte uygulandığı zaman, hem meslekler hem de mesleki eğitim oldukça kıymetli hale gelecektir.

Tek başına sadece standartları ve yasal dayanağı oluşturmak yetmez. Eğitimi de buna uygun olarak düzenlemek gerekir. Şu anda ülkemizde mesleki ve sektörel eğitim alanında, büyük bir karmaşa ve müthiş bir çok başlılık bulunmaktadır. Türkiye’de bu alanda eğitim veren meslek liseleri (onlarca çeşit), mesleki eğitim merkezleri, halk eğitim merkezleri, İŞKUR programları, TUREM (Turizm Eğitim Merkezi) gibi bir sürü abuk subuk eğitim yapısı, meslek yüksek okulları, resmi ve özel mesleki eğitim kursları bulunmaktadır. Yani, mesleklere insanları hazırlayacak pek çok kurum ve bunlar arasında müthiş bir koordinasyonsuzluk bulunmaktadır.

Türkiye’de zorunlu eğitimin 12 yıla çıkmasının ardından da bu konuda herhangi bir düzenleme yapılmamış olması, işin çelişkili bir diğer yanıdır. Bugün bir işyeri açmak isteyenin alması gereken ustalık belgesi, çok uyduruk prosedürlerle mesleki eğitim merkezleri tarafından sağlanmakta, diğer yandan bu konuda meslek lisesinde ilgili bölümü okumuş, ardından meslek yüksekokuluna giderek iki yıl daha okumuş, bununla da yetinmemiş, kendisini geliştirmek için mesleki eğitim kurslarına ve sertifika programlarına katılmış bir gencimizle aynı haklara sahip olabilmektedir.

Ya da İŞKUR’un uyguladığı iş garantili meslek kurslarına katılan (o kursların da hangi standartlarda, şartlarda ve özelliklerde yapıldığı tartışmalı) bir gencimiz de biraz önce anlattığımız gencimizle aynı haklara sahip olmaktadır.

Böyle olunca da gençlerimizi, düzgün bir kariyer planı yaparak meslek lisesi, meslek yüksekokulu okumak, bunun yanında kendini geliştirici mesleki eğitimlere katılmasını sağlamak, buna teşvik etmek yeterince motive edici olmamaktadır.

Öncelikle yapılması gereken bu karmaşanın ve çok başlılığın bitirilmesi sağlanmalıdır. Meslek standartları belirlendiğinde, bu standartlarda eğitimin hangi kurumlar tarafından verileceği de kurala bağlanmalıdır. Artık, ülkemizde zorunlu eğitim 12 yıla çıktığına göre, mesleki eğitim merkezlerine, TUREM gibi yapılara, İŞKUR ve Halk Eğitim Merkezi’nin açtığı kısa süreli kurslarla meslek edindirme yollarına ihtiyaç kalmamıştır. İhtiyaç kalmamasından da öte, bu yapılar, mesleki eğitim sistemimizin kanserli hücreleridir, sökülüp atılmalıdır.

Türkiye’de mesleki eğitim meslek liseleri ve meslek yüksekokulları yoluyla verilmelidir. Bunun yanında da okul dışında hayat boyu öğrenme programlarının uygulanacağı yeniden organize edilmiş bir halk eğitim merkezi modeli yeterli olacaktır.

Türkiye’de mesleki eğitimin yönetiminin de sadece devlet eliyle yürütülmesi modelinin değiştirilerek, iş piyasası ve sivil toplum örgütleriyle yönetilen bir modele geçilmesi şarttır. Örnek olarak, Almanya’da mesleki eğitime yönelmek isteyen öğrencinin ilk müracaat ettiği yer ticaret ve sanayi odaları, meslek odalarıdır.

Türkiye’de mesleki ve sektörel eğitimin yönetimi, devlet, özel sektör, meslek kuruluşları ve sivil toplum örgütlerinin dahil olduğu bir yapıya dönüşmelidir. Bu yapıldığı takdirde, ülke genelinde hangi sektörde hangi elemana ne kadar ihtiyaç olduğu, birinci elden belirlenerek, ülkenin hangi yöresinde hangi okullara ve hangi bölümlere ihtiyaç olduğu ortaya çıkacak ve bu ihtiyaç doğrultusunda eğitim organize edilebilecektir. Yani, ihtiyacın sınırlı olduğu alanlarda onlarca okul, yüzlerce bölüm açılarak kaynak israfı oluşmasının önüne geçmenin yolu, bu insanları istihdam edecek piyasa, meslek kuruluşları ve sivil toplum örgütleriyle mesleki ve sektörel eğitimi yönetmekten geçmektedir.

İşletmelerin kurumsallaşmaları ayağında da meslek standartlarına uygun eğitim almış gençlerin dışında vasıfsız ya da farklı vasıflara sahip elemanların çalışmasını engelleyecek yasal düzenleme ve denetlemeler yapılmalıdır.

Asgari ücret arttırılarak, vasıflı meslek elemanı gençlerimizin daha cazip koşullarda çalışma olanaklarının yaygınlaşması sağlanmalıdır. Bu konuda devlet, işverenlerin de sıkıntıya girmemesi için, en azından belli bir süre teşvikleri devreye sokmalıdır.

Kısa bir özet yapacak olursak, mesleki eğitimin standartları ve yasal dayanağını belirleyip garanti altına alacağız, ardından mesleki eğitim yönetimini piyasa ve sivil toplumla beraber yeniden organize edeceğiz, standartlara uygun eğitimlerden geçirilen ve piyasa tarafından talep edilen işlerde yetiştirilen gençlerimiz iş garantisiyle sistemden çıkmış olacaklardır.

İyi yetişmiş elemanları bünyesine katan firmalarımız da devlet tarafından da desteklenerek verimleri çok daha yüksek insan gücüyle çok daha başarılı olabileceklerdir.

Mesleki eğitimle ilgili çok daha ayrıntılı konulara girmektense, öncelikle bu genel sorunların çözümüyle ilgilenmenin çok daha faydalı olacağına inanıyoruz.

Bunları çözmeden atılacak her adım kaynak israfından başka bir şeye yol açmayacaktır.

Bu tedbirlerin yanında, mesleki eğitime gençlerimizin yönelmesini arttıracak, burslar, teknolojik imkanlar, daha kısa askerlik süresi, daha düşük sigorta primi, daha erken emeklilik gibi yöntemler de mesleki eğitime olan ilgiyi arttırabilecektir.

Bu çözümlerle, mesleki eğitim rayına sokulduğunda, genel eğitimin sorunlarını çözmek çok daha kolay olacaktır.

Güçlü bir Türkiye’nin güçlü bir ekonomiden, güçlü bir ekonominin yolu da kaliteli bir eğitim yapısından geçmektedir.

Bu nedenle, geriye dönüp ilk düğmeyi doğru iliklemekle işe başlamak en doğrusudur…

Etiketler: » »
Share

Yorum yapabilmek için Giriş yapın.