Son Dakika
Durmuş KARAMAN – Mustafa YILDIRAN
Bu çalışma, 1925’te kurulan Yalvaç Deri fabrikası’nın kuruluşunu ve faaliyetleri üzerine odaklanmaktadır. Fabrikanın kuruluşundaki sorunlar ve işletilmesindeki aksaklıklar, tarihi arşivlerden ve fabrikada çalışanlardan alan araştırmasıyla incelemektedir. Elde edilen bulgular, devlet teşvikleri ve yerli sermayenin işbirliği şeklinde oluşturulan fabrikanın iktisadi anlamda verimli olmadığını göstermektedir. Sonuçta, büyük çaplı üretim yapmak üzere kurulan işletmenin ulaşım, nitelikli eleman, enerji kaynaklarının yetersizliği, tedarik ve pazarlama sorunları nedeniyle başarılı olamadığını göstermektedir.
Sanayileşme hamlesi, batı dışı toplumlarda sonradan başlayan bir harekettir. Türkiye’de Osmanlı döneminde başlayan sanayileşme çabası, Cumhuriyet’in kuruluşu ile birlikte artan bir şekilde devam etmiştir. Sanayileşmede tekstil, kâğıt ve deri sanayilerinde önemli girişimler ilk olarak devlet öncülüğünde başlanmıştır. Daha sonra hem Osmanlı döneminde hem de Cumhuriyet döneminde teşviklerle özel girişimleri artırma çabası genelde akim kalmıştır. Bu çabalarda başarısızlık genelde teknolojik sorunlardan çok, girişim ve organizasyon kültürünün fabrika tipi üretime özgü olmamasının etkili olmadığı gözükmektedir.
Anadolu’da cumhuriyetin hemen başında önemli bir sanayi girişimi olan, Yalvaç deri fabrikası, dönemi için hem kullanılan teknoloji hem de yatırım büyüklüğü açısından önemli bir sanayi tesisi olmasına rağmen umulan başarıyı sağlayamadı. Fabrika şehir dışından gelen arkeologların ve şehrin önde gelen isimlerinin gayretleri ile yurtdışından getirilen ileri teknoloji ile donatılarak faaliyete başlamıştır. Fakat ulaşım sorunları, enerji sorunları, kalifiye eleman sorunları ve ortaklar arası anlaşmazlıklar nedeniyle doğru dürüst çalışmadan faaliyetleri sona ermiştir. Bu çalışma da, yalvaç deri fabrikası’nın Türkiye’de özel sektörün sanayi hamlesindeki çabaları, kullanılan teknolojinin önemi ve bu sanayi hareketinin başarısızlığına neden olan faktörler incelenmektedir.
Çalışmada öncelikle, Osmanlı ve Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk sanayileşme hamlesinin özelikleri ve sanayileşme anlayışı incelenmiştir. Yerel sanayi hamlesinin Türk ekonomisi açısından önemi ve yalvaç deri fabrikasının bu anlayıştaki yeri ortaya konmuştur. Son olarak ta, yalvaç deri fabrikasının teknik ve iktisadi nitelikleri incelenerek başarısızlığının nedeni ve Türk sanayi tarihi açısından önemi açıklanmıştır.
Osmanlı Devleti’nde Nizam-ı Cedid ordusunun kurulması ile birlikte ordunun ihtiyacını karşılayacak sanayi tesisleri kurulmaya başlamıştır. 1804 yılında bir kâğıt fabrikası kuruldu. Daha sonraları da, 1827 yılında bir yün eğirme fabrikası, 1835 yılında Feshane, İzmir’de kâğıt fabrikası ve Bulgaristan’da top döküm fabrikası, Hereke’de dokuma tezgâhları, kömür ocakları, Tokat’ta Bakır işleme tesisleri, Beykoz’da Porselen Fabrikası, Askeri Malzeme Fabrikası gibi örneklerden oluşan önemli bir sanayi hamlesine girişilmiştir.[1]
Yeni sanayi hamlesi ile bazı başarılar elde edilse de, istenilen seviyede bir başarı sağlanamamıştır. Bu başarısızlık Osmanlı Devleti tarafından da fark edilerek başarısızlığın sebeplerini araştırmak üzere ve sorunların çözümü için, 1860’larda itibaren sanayileşme programını yürütmek için, “Islah-ı Sanayi Komisyonu” kurulmuştur. Bu komisyonun çalışma talimatnamesine göre, uğraşıp çözeceği sorunlar aşağıdaki gibidir[2]:
Sanayileşme politikalarının sistemleştirilmesinde ve sanayi tesislerinin kurulmasında Islah-ı Sanayi Komisyonu’nun çalışmaları çok önemlidir.[3] Araştırılan bu dört sorun ve bulunan çözümler Osmanlı sanayileşmesinin temelini oluşturmuştur.
Sanayileşmenin sağlanmasında Komisyon çalışmaları ile başlanan ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan sonra da devam eden anlayış, şirketler teşkili ile sanayileşmek ve yerli katılımcılarla sermaye birikimini sağlamak şeklindedir. Burada izlenen iktisadi politika devletin yönlendirilmesi ile sağlanmaya çalışılacaktır ki, bu durum tam bir kapitalist modelin hiçbir zaman uygulanmadığını göstermektedir. [4]
Islah-ı Sanayi Komisyonu çalışmalarının bir sonucu olarak, sanayileşmede yerli sermayenin gelişmesini sağlamak için izlenen diğer bir yol da, Tanzimat ve II. Abdülhamit döneminde sanayi mekteplerinin kurulmasıdır. Özellikle II. Abdülhamit döneminde, açılan sanayi mektepleri ile hem Gayri-Müslim tebaa karşısında, Müslüman halkın iktisadi yeteneklerinin geliştirilmesi, hem de Anadolu’da yerli sanayinin kurulması hedeflenmiştir. [5]
Tanzimat sonrası sanayileşme hamlesi ile, sanayi tesislerinin kurulması ve sanayi mekteplerinin açılmasına rağmen, Osmanlı sanayileşme hedefi seviyede gerçekleşmemiştir. Bunun iki sebebi bulunmaktadır. Birincisi, Osmanlı sanayisi 1838 Balta Limanı Anlaşması ile İngiltere ve Avrupa’nın sürekli iktisadi baskısı altında kalmıştır.[6] İkincisi de, yerli sanat erbabı ve esnafların yeni sanayi devrimine uyum sağlamada karşılaştıkları zorluklardır. Başka bir sebep olarak da, İlber Ortaylı tarafından ortaya konan, Osmanlı’da tarım sektörünün zayıflığı ve tarımsal üretim fazlasının sağlanamaması da sanayileşme politikasının başarısızlığına sebep olarak gösterilmektedir.[7]
Ayrıca Osmanlı Devleti’nde sanayileşmenin gerektirdiği yeni yatırımlar ve askeri ihtiyaçların karşılanması için, yeni finans kaynaklarına gerek duyulmasıyla, Askeri amaçlı sanayileşme hamlesi başarısızlığa uğratmış ve Osmanlı’nın yüksek borçları bu başarısızlığı perçinlemiştir.[8]
İttihat ve Terakki dönemi sanayileşme politikası da ise, İngiliz ve Avrupa etkisinden Osmanlı piyasalarını kurtarma çabası vardır. Kapitülasyonların kaldırılması ve korumacılık politikalarının uygulanmasına yönelik çalışmalar başlatılmıştır. Fakat, Avrupa devletlerinin bu haklarından vazgeçmemesi, ülke içindeki sanayi ve finans kaynaklarına gayri Müslim unsurların hakim olması sebebiyle, yerli sanayinin teşviki ve milli iktisat politikaları uygulanmaya başlanmıştır. Devlet eliyle gerçekleştirilemeyen sanayileşmenin yerli müteşebbisler tarafından gerçekleştirmesi için, yeni bir burjuva sınıfı oluşturma çabaları yoğunlaştırılmıştır.[9] Bu anlayışla, İttihat ve Terakki döneminde sanayileşme için, en önemli uygulama 1913 yılında çıkarılan, Teşvik-i Sanayi Kanun-ı Muvakatı*’dır. Bu geçici kanun, Osmanlı sanayisinin Avrupa karşısında rekabet edebilir duruma gelmesi ve yerli sanayinin gelişmesini teşvik etmek amacıyla hazırlanmıştır. Bu kanunla birlikte, kapitülasyonların kaldırılması, ithalat vergilerinin artırılması ve ihracat heyetinin kurulması gibi katı korumacılık politikalarını içeren yeni uygulamalar başlatılmıştır. Ayrıca bu kanun Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan sonra çıkarılan 1927 Sanayi Teşvik Kanunun zeminini oluşturmaktadır.[10]
1913 Teşvik-i Sanayi Kanunu’nun dikkat çekici özelliği büyük ölçekli üretimin/fabrikanın desteklenmesidir. Bu kanunda belirtilen teşviklerden yararlanabilmek için, özel bir sözleşme uyarınca kurulmuş olmak, kullanılan hammaddenin şeklini değiştirerek üretim yapmak, en az beş beygirlik muharrik güç ile işlemek, sermaye teçhizatı ile birlikte en az 1.000. lira değerinde olmak ve bir yıl içinde yedi yüz elli işgünü tutarında işçi çalıştırmak gibi teknik özeliklere sahip olmak gerekiyordu.[11] Bu durum asıl amacın büyük çaplı üretimin-fabrika tarzı üretimin- geliştirilmesini sağlayarak, fabrikaların sayısının artırılması olduğu göstermektedir.
Bu dönemin sanayileşme hareketinde milliyetçiliğin etkileri yoğundur. Yerli malı üreten yerli büyük fabrikaların ve şirketlerin kurulmasını teşvik etmek isteyen ve iktisadi bağımsızlığı hedefleyen uygulamalar göze çarpmaktadır. Bunun için gümrük vergileri %11den %15’e kadar yükseltilmiştir. Yine, 1915 yılında Esnaf Teşkilatı’nın kurulması, Men’i İhtikar Komisyonu*, Havayici Esasiye Kanunu* gibi uygulamalar Avrupa’ya karşı yerli üretimin artırılması için alınan tedbirlerdendir. İlaveten dönemde özellikle Ziya Gökalp tarafından iddia edilen ve korumacı iktisadi politikaları içeren Milli İktisat anlayışı da etkisini göstermektedir.[12]
Yerli sanayi hamlesinin sonuçları tam olarak alınamadan Osmanlı Devleti I. Dünya Savaşı’na katılmıştır. Fakat bu sanayi hamlesi Cumhuriyet dönemi’nde de geçerli olacak uygulamaların temelini oluşturması bakımından önemlidir. Bu hamlenin sonucu olarak şirket sayısı da artmaya başlamış ve ilk sanayi sayımı da bu dönemde yapılmıştır. Sayım sonuçlarına göre, 1913 yılında 252 ve 1915’de 264 asli müessese sayılmıştır. 1915 yılında yapılan sayımda ağırlıklı olarak Osmanlı sanayisinin gıda ve dokumacılık sektörlerinden oluştuğu ortaya çıkmaktadır.(Tablo 1)
Cumhuriyet’in kurulmasından sonra, Osmanlı’nın son döneminin anlayışı iktisadi milliyetçilik esasına dayanmaktadır.[13] Kapitülasyonların kaldırılması ve yerli sermayenin teşviki, bağımsızlıkla aynı anlamda kullanılmıştır.[14]Bu anlayışının etkisinde yerli sanayicilerin teşviki, fabrika tarzı üretimin artırılması ve çok ortaklı şirketleşmenin teşviki gibi politikaların devam ettiği 1923’te İzmir’de toplanan Türkiye İktisat Kongresi’nde alınan kararlardan da bellidir. Türkiye İktisat Kongresi’nde, yeni devletin kurucusu Gazi Mustafa Kemal, asıl savaşın bundan sonra başlayacağını söyleyerek Muasır milletler seviyesine ulaşabilmek için her alanda kalkınma savaşını başlatacaktır. Kongrede ekonomik doktrinlere saplanmadan ülkenin o anda içinde bulunduğu duruma uyan realist çözümler aranmış ve mevcut imkânların en iyi şekilde kullanılması yabancı müdahalesi ve katkısı belli sınırlar içinde kalmak şartıyla milli imkânların harekete geçirilmesi demek olan Milli İktisat anlayışı benimsenmiştir. Bu anlayışın benimsendiği ve iktisada ne kadar önem verildiğini Atatürk’ün “siyasi ve askeri zaferler ne kadar büyük olursa olsun, iktisadi zaferlerle taçlandırılmadıkça kazanılan zaferler yaşayamaz, az zamanda söner. Bu kuvvetli ve parlak zaferimizi taçlandıracak olan bayındırlık yolunda sonuç alabilmek için iktisadi egemenliğin sağlanması ve güçlendirilmesi gerekir” şeklindeki kongre konuşmasından da anlaşılmaktadır.[15] Hammaddesi yurt içinde yetişen veya yetiştirilebilen sanayi dallarının kurulması tercih ve teşvik edilmiştir.
Tablo 1. 1915 Sanayi Sayımı Sonuçları
Kaynak:ÖKÇÜN, A.G., Osmanlı Sanayii, SPK Yayınları No:101,Ankara,1997,15
Türkiye İktisat Kongresi’nde alınan Misak-ı İktisadi esasları Milli İktisat anlayışının temelini teşkil eder. Misak-ı iktisadinin ilk dört maddesinde bu anlayışın etkisi açıkça gözükmektedir:[16]
“Madde 1. Türkiye, milli hudutları dâhilinde, lekesiz bir istiklâl ile dünyanın sulh ve terakki unsurlarından birisidir.
Madde 2. Türkiye halkı milli hâkimiyetini, kanı ve canı pahasına elde ettiğinden, hiçbir şeye feda etmez ve milli hâkimiyete müstenit olan Meclis ve Hükümetine daime zahirdir.
Madde 3. Türkiye halkı tahribat yapmaz; imar eder. Bütün mesaisi iktisaden memleketi yükseltmek gayesine matuftur.
Madde 4. Türk halkı, sarf ettiği eşyayı mümkün mertebe kendi yetiştirir. Çok çalışır. Vakitte, servette ve ithalatta israftan kaçar. Milli istihsali temin için icabında geceli gündüzlü çalışmak şiarıdır.”
1913’teki sanayi teşvik kanunun uygulamaları devam ettirilerek, kanunun devamını içeren yeni düzenlemeler yapılmıştır. Bu durum, Osmanlı’nın son dönem uygulamalarının benimsendiğini göstermektedir. Özelikle, teşvik politikalarının benzerliği, teşvik-i sanayi kanunun uygulama süresinin uzatılması ve Türk müteşebbislerin teşvik edilmesi gibi uygulamaların aynen devam ettirildiği Kongre’de alınan kararlardan anlaşılmaktadır. Bu kararlar:[17]
“A. Teşvik-i Sanayi Kanunun yedinci maddesinin beşinci fıkrasında bahsolunan mevadd-ı ibtidaiye cetvelinin san’atın hakiki ihtiyaçlarına muvafık şekilde ve sanayi erbabının reyi alınarak tespit edilmesi.
B. Kanundaki vergi muafiyetinin tevsian tatbiki.
C. Hükümet mübayatında malumat-ı dahiliyenin fiyat farkı yüzde yirmi derecesinde bile olsa mamulat-ı hariciyeye tercihi ve münakaşalara iştirak edecek ecnebi mallarının birinci şart olarak gümrüklenmiş mallardan olması.
Ç.Sınaî müesseseler ve müştemilâtının tesis ve tevsii için taraf-ı devletten beş dönüme kadar arazinin meccanen terkiyle tasarruf senedi verileceğine dair olan hükmü kanuninin infaz ve tatbiki.
D.Teşvik-i Sanayinin kanunu müsaadeleriyle muafiyetin yalnız Türkiye tebasına tahsisi ve Türk sanayi şirketleri için de şirket sermayesinin en az yüzde yirmi beşi Türkler elinde bulunanlara bahşı.
E. Teşvik-i Sanayi Kanunun mütebaki müddeti olan beş seneden maada ayrıca yirmi beş sene daha temdidi.
F. Her sene meşherler(fuarlar) açılması ve mümtaz erbab-ı sanayinin mükâfatlandırılması.
G. Kadın ve erkek bil’umun ahali, memurin-mülkiye ve askerin yerli mamulât ve mensucat kullanmasının mecburi olması” şeklindedir.
Türkiye’de Türkiye İktisat kongresinden sonra yerli sanayide toparlanma ve atılım yapma zemini oluşmuştur. Rum ve Ermenilerin Türkiye’den çekilmesiyle sanayide meydana gelen üretim boşluğu, yerli üreticiler tarafından doldurulmaya başlanmıştır. Korumacılık politikalarının sonucunda, ipek üretiminde artışlar, değirmencilik, makarna ve gıda sanayinde, çimento üretimi, Kütahya’da çinicilik alanında ilerlemeler ile yerli üretim gerçekleştirilebilmiştir. Ayrıca, şeker ve pamuk üretimin teşviki için yeni sanayi bankasının kurulması fikri oluşmaya başlamıştır. En önemlisi de, “Türkiye sanayinde yeni bir çehre baş gösterecektir ve memleket kabil-i inkişaf olan sanayi himaye dolayısıyla iktisadi vaziyeti takviye imkanı kazanmış olacaktır.”[18]
Sanayinin teşvikinde önemli bir kararda Sanayi ve Maadin Bankasının kurulmasıdır. Bu banka, Teşvikat-ı Sınaiye Tahsisatı, devletin iştirak ettiği ve devlete ait olan hisselerinin ile devlete ait olan fabrika ve şirketlerdeki hisselerin devredilmesi ile teşkil edilen sermaye ile 19 Nisan 1925 yılında kurulmuştur. Bu bankanın madenlerin işletilmesi ve sanayiye bizzat iştirak ederek, sanayileşmenin hızlandırılması esas amacıdır.[19]
Tablo 2. 1920–1930 Yılları Arasında Kurulan Türk Anonim Şirketleri
Kaynak: ÖKÇÜN, A.G., 1920-1930 Yılları Arasında Kurulan Türk Anonim Şirketlerinde Yabancı Sermaye, 2.Baskı, SPK yayın no:82, Ankara, 1997,107
Türkiye İktisat Kongresinde alınan kararların ve sonrasındaki himayecilik ve yerli şirketleşmenin teşviki ile anonim şirketlerin sayısının artığı gözükmektedir. 1920–1930 yılları arasında toplam, 201 anonim şirket kurulmuş ve bu şirketlerin %67’si(135 âdeti) tamamı yerli sermaye ile kurulmuştur. Yine, İstanbul, Adana, İzmir ve Ankara dışında kurulan, 45 Anonim şirketin tamamı %100 yerli sermaye ile kurulmuştur. (Tablo 2)
1920–1930 arasında kurulan AŞ’ler incelendiği zaman, 1920–1922 yılları arasında yerli sermeyeli şirket kurulmamıştır. Türkiye’de 1923–1926 yılları arasında yerli sermayeli şirketlerde en önemli artış sağlanmıştır. Önemli bir gelişme de 1928 yılında yaşanmıştır. 1929 ve 1930 yıllarında, dünyada yaşanan iktisadi buhranın etkisiyle kurulan anonim şirketlerde bir azalma gözükmektedir.[20]
Cumhuriyetin ilk yıllarında kurulan “Yalvaç Ticaret ve Anonim Şirketi”nin merkezi olan Yalvaç ilçesinin o günlerdeki durumunun ortaya konması, şirketinin kurulmasındaki iktisadi zeminin anlaşılmasını kolaylaştıracaktır.
İlçede o yıllarda iki ilkokul ve bir ortaokul mevcuttur. 1940’lı yıllarda Yalvaç’ta köyler dâhil okul çağına gelenlerin %48’i okula gidebilmektedir. Bir öğretmene 57 öğrenci düşmektedir. 1923-1938 yılları arasında ortaokul mezun sayısı 384 kişidir.[21]
Yalvaç eskiden beri kadim Türk el sanatlarının icra edildiği bir yerdir. Köklü ve çeşitli alanlarda zanaat geleneği ve geçmişi bulunmaktadır. Demircilik, çilingirlik, keçecilik, semercilik, saraçlık, debbağlık gibi günümüzde devam eden mesleklerin yanında, mescilik, yemenicilik, kunduracılık dokumacılık gibi bugün terkedilmiş zanaatlar da icra edilmekteydi. Yalvaç Deri Fabrikası’nın kurulmasında Yalvaç halkının ticaret ve sanayiye yatkın olması da etkili olmuştur. 1950’li yıllarda bir tekstil fabrikası 10 yıldan fazla çalışmıştır. İlçede bugün hala bacaları ayakta kalan, 5 tuğla ve kiremit fabrikası faaliyette bulunmaktadır. Osmanlı’nın son zamanlarına kadar ilçede faaliyette bulunan sabun imalathanesi, sahiplerinin seferberlik dolayısıyla askere gitmelerinden sonra kapanmıştır.[22]
Yalvaç’ın en eski ve ekonomik yönden en güçlü meslek ve zanaat grubu şüphesiz ki debbağlıktır. Araştırmanın konusu olan ve o zaman için Yalvaç için dev bir yatırım sayılabilecek böyle bir girişime cüret etmek ancak böyle bir birikim eseri olabilir. Tespit edebildiğimiz Yalvaç hakkında ilk Osmanlı Belgesi Hicri X. Asırda(miladi.1495–1590) tarihlidir. Bu tarihteki defter-i Hakani’de Yalvaç’ta beş mahalleden söz edilmekte ve bunlardan birisi de, “mahalle-i debbağlar”dır. 17 baş ve 11 hanelidir. Mahalle adı bu mesleğin icra edilmesiyle alakalıdır.[23] Bu mahalle aynı adla günümüzde de anılmaktadır.
1920’li yıllarda Yalvaç’ın sosyo-ekonomik durumu hakkında geniş bilgiler aktaran Naci KUM, bu yıllarda Yalvaç’ta üretilen deri ve mamullerinin başta kösele olmak üzere Konya, Ankara, Seydişehir, Bozkır, Isparta ve Afyon ihraç edildiğini kaydetmektedir.[24] O dönemde, deri sektöründe kullanılan hammadde olarak kullanılan, hamderinin 450.000 Lira’lık bölümünün Hind, Mısır ve Japon malı olarak ithal edildiği de Kum tarafından belirtilmektedir.[25]
1964 yılında hazırlanan bir tezdeki tespitlere göre, Yalvaç’ta 175 tabakhanede 785 zanaatkâr bu işle meşgul olmakta ve tahminen 3500 nüfus bu işten geçimini sağlamaktadır. Bir yılda 875 sığır, 4200 manda, 12175 koyun, 16332 keçi ve 1011 at derisi işlenmiştir. İmal edilen mamullerin %5’i yalvaç’ta kalanı İstanbul ve Konya’da satılmaktadır. Deri sektörünün en önemli dallarından biri olan ve bugün dericilikle uğraşan esnafı ayakta tutan çırçır rulesi imalatı Adana, Hatay Mersin ve Aydın gibi illerde pazarlanmaktadır.[26]
Yalvaç’ta Ticaret ve Sanayi AŞ’nin kurulmasına ön ayak olan, fikir babalığı yapan hiçbir kimse hayatta değildir. Kimlerin öncü olduğu, teklifin kimden nasıl geldiği hangi tesirlerin altında böyle bir işe karar verildiği net değildir.[27] Ancak şirket birinci ortağı olan, Hüseyin Şefik Feyzi Efendi’nin bu yıllarda kazı faaliyetlerinde bulunan Amerikalı bir ekibin yanında bulunduğu ve bu çalışmalar sırasında şirketin makinelerinin alınması için, Michigan University’den Prof. Kelsey’e aracılık etmesini istediği gönderdiği mektuptan anlaşılmaktadır. [28] Ancak taşıma maliyetlerinin yüksekliği sebebiyle buna muvaffak olunamadığı dair elde edilen bilgilerin, bu kişinin şirketin kurulması fikrine öncülük edebileceği ihtimalini artırmaktadır. Ayrıca, bu dönemde öğretmenlik ve Antik kentteki kazı çalışmalarında hükümet komiseri olarak görev yapan, Naci Kum’da bu fabrikanın kurulmasına büyük ve gayret sarf ettiğini belirtmektedir.[29](KUM, N., 1946, 2059) Türkiye İktisat Kongresinin teşvik-i sanayi kararlarının etkisiyle ve sayılan kişilerin öncülüğünde böyle bir girişimin başlatıldığı söylenebilir.
Teşebbüs 80.000. Türk Lirası yerli sermaye ve 50.000 Türk Lirası’da Ticaret Vekaleti tarafından taahhüt edilen 130.000 Türk Lirası ile 1925 yılında kurulmuştur.[30](Nizamname-i Dahiliye,1340,madde 5) Şirketin Kuruluş amacı, Yalvaç’ta bir debbağat Fabrikası tesisi ve buna bağlı ticari ve sanayi faaliyetler icra etmektir.(Nizamname-i Dahiliye,1340, Madde 1) Başlangıç için 100 adet kösele, 100 vaketa, 400 adet koyun-keçi ve elvan işlenmesi düşünülmüştür.[31]
Şirketin unvanı, Yalvaç Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketi olacak, tabiiyeti itibarıyla bütün işlemleri hakkında Türkiye Cumhuriyeti’nin yürürlükte olan mevcut kanun ve tüzükleri geçerli olacaktı.
Şirketin merkezi Yalvaç olmakla beraber Türkiye Cumhuriyeti’nin sair bir mahallinde ve yabancı ülkelerde dahi şube açabilme yetkisi bulunacak şubeler açıldıkça Ticaret Vekâleti’ne bildirilecekti. (Madde 3) Şirketin müddeti bazı sebeplerden dolayı uzatılmadıkça 33 seneden ibaret olacaktı. (Madde 4) Şirketin nizamnamesi-dahiliyesi(iç tüzük)’ne göre Genel kurul şirket sermayesini bir misline kadar artırmağa yetkili olacak ancak hükümete bu konuda bilgi verecektir. Bir mislinden fazla artırımlarda ise, hükümetten izin alınacaktır. (Madde 5)
Şirketin tam kurulabilmesi için hisselerin tamamının taahhüt edilmesi ve yüzde onunun yerine getirilmesi gerekmektedir. Hissedarların ödemeyi taahhüt ettikleri miktarın geri kalanını taksitler halinde ödeyeceklerdir. Bunun karşılığında kendilerine sened-i muvakkate(geçici senet) verilecektir. Ancak sermayesinin yarısının ödenmesinden sonra sened-i muvakkate’ler sened- asliye(asıl senet)’ler ile değiştirilebileceklerdir. Şirketin hisse senetleri Türk Lirası ile tanzim olacaktır. (Madde 6)
Sermayenin ilk taksidinin ödenmesinden sonra kalan miktar şirketin ihtiyacına göre, taksitle ve bir defaya mahsus olmak üzere idare meclisinin kararıyla satılabilecektir. Bunun için İstanbul vs lazım gelen mahallerde Türkçe çıkan resmi ve gayri resmi bazı gazetelerde eksiksiz 30 gün önce ilan olunacaktır. İstenilen (cüz’i) sermaye tamamen elde edildikten sonra durum bir beyanname ile Ticaret Vekaletine bildirilecektir. (Madde 6) Taahhüt ettikleri sermayeyi ödemeyen hisse senedi sahiplerinden herhangi bir ihtara lüzum olmaksızın senelik yüzde dokuz faiz uygulanacaktır. (Madde 9)Vaktiyle taksitlerini ödemeyen hisse senetleri sahiplerinin aleyhine şirket dava dava açmağa ve hisselerini satmaya yetkili olacaktır. Satılmaya karar verilen hisselerin numaraları gazetelerde ilan ve neşr olunarak, yayın tarihinden 15 gün sonra şirket hiçbir ihtara ve adli muameleye mecbur olmadan zarar ziyanı sahip olmak üzere borsalarda, borsalarda henüz alınıp satılması kabul olunmamış ise, müzayede yoluyla hisseleri sattırılabilecektir. (Madde 10)
Şirketin kar etmesi halinde ortaya kar dağıtımı, %10 kurucu üyelere, %10 yönetim kuruluna, %1 genel kurul kararıyla memleketin hayır işlerine, %79 hissedarlara şeklinde yapılacaktır. (Madde 35)
Fabrika binası ve inşası ve montajı 1927 yılında tamamlanmış[32] 29 Nisan 1929 tarihinde faaliyete geçirilmesine karar verilmiş ise de, 1940 yılına kadar üretime geçirilememiştir.
II.Dünya Savaşı sırasında, milli müdafaa ihtiyaçları yüzünden fabrikanın çalıştırılması gündeme gelmiştir. İktisat Vekaletinin teklifi üzerine Bakanlar kurulunun 3 Nisan 1940 tarih ve 13218 sayılı kararnamesi ile 150.000 Lira çalışma sermayesi verilerek Sümerbank bu işle görevlendirilmiştir.(4482 Sayılı Resmi Gazete)[33] Aynı zamanda Beykoz Deri fabrikasını da çalıştıran Sümerbank, Yalvaç Deri Fabrikası’nı da 1945 yılına kadar çalıştırmıştır. Bu dönemde günde ortalama 80 işçi çalıştırılmış, her işçiye ortalama 25 Lira haftalık verilmiştir.[34]
II.Dünya Savaşı’nın son yıllarında lüzum görülen ihtiyaçların ortadan kalkmasıyla, 1944 yılında Sümerbank hissesini yılda 5.000 Lira taksitle Yalvaç Belediyesi’ne devretmiştir.[35] 31/12/1945 tarihinde, 150.000 Lira’lık sermayesi Bakanlar Kurulu kararıyla battal(hükümsüz) edilmiştir.(31/12/1945 tarih ve 3592 sayılı B.K. kararı)[36]
1956-58 yılları arasında yerli esnaf tarafından kapasitesinin çok altında çalıştırılmış ve yine kapanmıştır. Belediye fabrikanın taşınabilen ve yerli esnaf tarafından kullanılabilecek malzemeleri açık artırma ile satarak işletmeyi ebediyen suskunluğa terk etmiştir.[37]
Girişimin başarısız olmasının çeşitli vardır. Bunların başında, çalışma sermayesinin yetersizliği gelir.[38] halk arasında bunu doğrulayacak hatıralar yaşamaktadır. Taahhüt ettikleri sermayeyi ödeyemeyen hissedarların zor durum düştükleri şahsi servetlerini kaybettikleri haciz olaylarının yaşandığı anlatılmaktadır.
Fabrika tarzı üretimi yönetebilecek insanların olmayışı ve teknik üretimi gerçekleştirebilecek yetişmiş insan gücünün olmaması ve sanayi tarzı işletmecilik alanında tecrübenin bulunmamasının önemli bir sorun olduğu söylenebilir. Bu konuda halk arasında söylentiye göre, zamanın fabrika müdürü Ahmet bey isminde bir zattır. Bu zatın hanımı Yalvaç’taki sosyal hayata alışamamış kocasını buradan ayrılmaya zorladığına dair halk arasında dedikodularda çıkmıştır.[39]
Önemli bir sebepte, ulaşım zorluğu ve enerji kaynaklarının yetersizliğidir. O dönemde Yalvaç’ta elektrik bulunmamaktaydı ve sanayi işletmesine enerji sağlayan kömür jeneratörlerinden istenen verim alınamamış, daha sonra mazotluya çevrilerek sıkıntı kısmen azalmasına rağmen, enerji sorunu çözülememiştir. Ulaşım sorunları ise, Yalvaç’ın demir yolları ile doğrudan bağlantısının olmamasıdır. En yakın istasyon Akşehir’de 50 km ileridedir. Akşehir’e gelen hammadde dağ yolundan eşeklerle Yalvaç’a getirilmekte ve üretilen mamul maddeler aynı yol ve yöntemle Akşehir İstasyonu’na taşınmaktadır. Taşıma esnasında ulaşımı sağlayan kişilerin çeşitli istismar olaylarına karıştıkları ve mallarda eksilmeler olduğu anlatılmaktadır. [40]
Şirketin istenilen şekilde çalışmamasında, halk arasındaki çekişmeler ve çekememezlik gibi, sorunlarda etkili olmuştur. Yalvaç Armağanı yazarı Naci Kum uzun yıllar Yalvaç’ta ayrı kaldıktan sonra1946 yılında tekrar uğradığında bu durumu, “memlekette çoktan beri sürüp gelen halk arası bozukluğuna hasıl olan ikilik, burasını günden güne körletmiş bir durumda buldum: Yirmi yıl evvel büyük bir emek ve gayretle kurulmasını temin ettiğimiz (Sanayi ve Ticaret Türk Anonim Şirketi Debbağ Fabrikası) muattal bir hale sokulmuş, ilçe halkındaki birleşme ve ilerleme kabiliyetleri süfli ihtiraslara feda edilerek burada ne temiz içme suyu, ve elektrik tesisleri yapılmıştır” şeklinde hayal kırıklığı içerisinde izah etmektedir.[41]
Emsali olan Beykoz Deri fabrikasının ordunun tedarikçisi olarak çalışması fakat buna karşılılık, Yalvaç’ta üretilen mamullerin toptan alabilecek şekilde bir talebin olmaması da bu girişimin başarısızlık sebeplerinden birisidir. O dönemde bölgede bu kadar üretimi talep edecek hazır bir pazarının ve yurtdışı satış imkânlarının olmaması da başarısızlığa bir sebeptir.
Türkiye’de sanayileşme anlayışı ve uygulamaları Osmanlı dönemi’nde başlayıp, Cumhuriyet dönemi’nde devam eden bir süreçtir. Bu süreç 1913’lü yıllarda, yerli burjuvanın oluşturulması, yerli sanayinin ve fabrika tarzı üretimin teşvik edilmesi esaslarına bağlı olarak yürütülmüştür. Bu sürecin Cumhuriyet dönemi uygulamalarını şekillendiren kararlar, 1923 yılında İzmir’de toplanan Türkiye İktisat Kongresi’nde alınmıştır. Bu kararların hedefleri, yerli kalkınmayı sağlayacak yerli fabrikaların yapılması ve yerli girişimcilerin artması temeline dayanmaktadır. Bu anlayış ve uygulamaların sonucu olarak, Cumhuriyetin ilk yıllarında tamamı yerli sermayeli fabrika tarzı üretimi gerçekleştirmek amacıyla, anonim şirketler kurulmuştur. Bu girişimler, genelde ilgili bölgenin insanlarının katılımı sonucunda gerçekleşmiştir.
Yalvaç, eski debbağlık geleneğine ve girişimcilik kültürüne sahip bir Anadolu kazasıdır. Bu geleneğin bir sonucu olarak, Türkiye İktisat Kongresi’ndeki sanayileşme ve kalkınma hamlesine, fabrika tarzında deri üretimi yapmak amacıyla, Yalvaç Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketi’ni kurmak suretiyle iştirak etmiştir. Fakat bu şirket, fabrika tarzı üretimi yönetebilecek ve yönlendirebilecek yönetim anlayışının eksikliği, enerji kaynaklarının yetersizliği, ulaşım imkânsızlıkları ve çalışma sermayesinin bulunamayışı gibi sebeplerle beklenen amacına ulaşamamıştır.
Gerek Osmanlı döneminde, gerekse Türkiye Cumhuriyeti döneminde uygulanan sanayi politikaları beklenen heyecanı gerçekleştirmesine rağmen, hedeflenen başarıyı yakalayamadığı bir gerçektir.[42](ALTIPARMAK;2002) Osmanlı’nın son dönemlerinde başlayan savaşın olumsuz etkileri ve iktisadi bağımlılık olsa da; diğer ve en önemli sebebi iktisadi kalkınmanın altyapı şartlarının-ulaşımın kolaylaştırılması, yönetici ve teknik elemanlarının eğitilmesi, enerji kaynaklarının artırılması, gibi.- yerine getirilmemesidir. Yalvaç Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketi örneğinde olduğu gibi, iktisadi altyapı şartlarının uygun olmadığı bir zeminde girişilen sanayileşme hamlesi, kıt kaynaklar boşa harcanmasına ve gelecekteki girişim şevkinin kırılmasına neden olmuştur.
KAYNAKLAR
AHMAD F. |
“Vanguard Of A Nascent Bourgeoisie: The Social And Ecenomic Policy Of The Young Turks 1908-1918”, Türkiye’nin Sosyal ve Ekonomik Tarihi(1071-1920), Birinci Uluslar arası Türkiye’nin Sosyal ve Ekonomik Tarihi Kongresi Tebliğleri, (Ed. Osman Okyar, Halil İnancık), Ankara, 1980,329-350 |
ALTIPARMAK, A. |
Türkiye’de Devletçilik Döneminde Özel Sektör Sanayin Gelişimi”, İ.Ü., Sosyal Bilimler E. Dergisi, Sayı:13,2002(35-59) |
BAŞER, A.H. |
“Memleketimizin İktisadi Atisi ve İstiklali”, Türkiye’de Sermaye Birikimi Sorununa Tarihsel Perspektiften Bir Bakış ve Ahmet Hamdi Başer’den Seçmeler, (Murat Koraltürk), SPK Yayın No: 107,Ankara, 1997 |
BAŞER, A.H. |
“Memlektimizde 1924 Senesi Hadisat-ı İktisadiyesine Bir Nazar”, Türkiye’de Sermaye Birikimi Sorununa Tarihsel Perspektiften Bir Bakış ve Ahmet Hamdi Başer’de Seçmeler, (Murat Koraltürk), SPK Yayın No: 107,Ankara, 1997 |
CLARK, E.C., |
“Osmanlı Sanayi Devrimi”, (Çev. Ebru Afat), Çerçeve Dergisi, Özel Sayı (700. Yılında Osmanlı Dünyası, Yıl:8, Sayı: 25, Ocak 2000,63-73 |
GENÇ, M., |
“Osmanlı İmparatorluğu’nda Devlet ve Ekonomi”, V. Milletlerarası Türkiye Sosyal ve İktisat Tarihi Kongresi,M.Ü., Türkiyat Araştırma ve U.M., İstanbul,21-25/08/1989 |
KARAMAN, D., |
Dünden Bugüne Yalvaç Tarihi, (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi) Erciyes Ü., SBE, Kayseri,1991 |
KODAMAN, B |
“Tanzimat’tan II. Meşrutiyete Kadar Sanayi Mektepleri”, Türkiye’nin Sosyal ve Ekonomik Tarihi(1071-1920), Birinci Uluslar arası Türkiye’nin Sosyal ve Ekonomik Tarihi Kongresi Tebliğleri, (Ed. Osman Okyar, Halil İnancık), Ankara, 1980,287-293- |
KUM, N. |
Yalvaç Armağanı,(Yalvaç Tarih Coğrafya ve Kaza Hakkında Genel Bilgiler,1925) Osmanlıca’dan Çeviren: TÜTÜNCÜ, M., Yalvaç,1952 (yayınlanmamıştır) |
KUM, N. |
Yalvaç Armağanı, (Çev. İsmail GÜNEŞ)Yalvaç,1925(yayınlanmamıştır.) |
KUM, N. |
“Tetkik Gezisi Notlarım”, Ün, Sayı 151-153,Cilt 13, Ekim-Aralık 1946 |
KUYUCAK, H. A |
Para ve Banka, Cilt II, Maarif Matbaası, Ankara,1942 |
ORTAYLI, İ., |
“Osmanlı İmparatorluğu’nda Sanayileşme Anlayışına Bir Örnek: “Islah-ı Sanayi Komisyonu” Olayı”, Osmanlı İmparatorluğu’nda İktisadi ve Sosyal Değişim, Makaleler I,2.Baskı, Turhan Y., Ankara,2004,463-466 |
ÖKÇÜN, A. G., |
“Teşvik-i Sanayi Kanun-ı Muvakatı,1913”, SBF Dergisi, C.XXX, Sayı:1-4, Mart-Aralık 1975,25-44 |
ÖKÇÜN, A.G |
Türkiye İktisat Kongresi 1923-İzmir, 4.Baskı, SPK yayın No:59,Ankara,1997 |
ÖZSOY, S., |
Yalvaç’ta İskan ve Ekonomik Faaliyetleri, A.Ü.D.T.C.F.,Basılmamış Mezuniyet Tezi,1966-1967 Şubat Dönemi
|
TOPRAK, Z |
Sümerbank, İstanbul,1988 |
Yalvaç Ticaret ve Sanayi Anonim Şirketi Nizamnameyi Dahiliyesi, Vatan Matbaası,İstanbul,1341 |
|
YENAL, O. |
“Yarım Yüzyıllık İktisadi Milliyetçilik1923-1974”,İktisat Siyasası Üzerine İncelemeler, İş Bankası yayınları,Ankara,1999,145-158 |
ARŞİV BELGELERİ
.
(Not: Çalışmada bilgi ve belge teminindeki yardımlarından dolayı Öğretmen İsmail Güneş’e ve yararlanılan arşiv belgelerinin temininde yardımlarından dolayı Vakıf Uzmanı Mehmet Yıldıran’a teşekkür ederiz.)
DİPNOTLAR:
[1]CLARK, E.C “Osmanlı Sanayi Devrimi”, (Çev. Ebru Afat), Çerçeve Dergisi, Özel Sayı (700. Yılında Osmanlı Dünyası, Yıl:8, Sayı: 25, Ocak 2000,63-73
[2] ORTAYLI; İ., “Osmanlı İmparatorluğu’nda Sanayileşme Anlayışına Bir Örnek: “Islah-ı Sanayi Komisyonu” Olayı”, Osmanlı İmparatorluğu’nda İktisadi ve Sosyal Değişim, Makaleler I,2.Baskı, Turhan Yayınları, Ankara,2004,463-466
[3] KODOMAN, B., “Tanzimat’tan II. Meşrutiyete Kadar Sanayi Mektepleri”, Türkiye’nin Sosyal ve Ekonomik Tarihi(1071-1920), Birinci Uluslar arası Türkiye’nin Sosyal ve Ekonomik Tarihi Kongresi Tebliğleri, (Ed. Osman Okyar, Halil İnancık), Ankara, 1980,287-293
[4] ORTAYLI,İ.,2004:463-466
[5] KODAMAN, B.1980:287-293
[6] KODAMAN, B.1980:287-293
[7] ORTAYLI,İ.,2004:463-466
[8] CLARK, E.C., 2000:63-73
[9] AHMAD, F., “Vanguard Of A Nascent Bourgeoisie: The Social And Ecenomic Policy Of The Young Turks 1908-1918”, Türkiye’nin Sosyal ve Ekonomik Tarihi(1071-1920), Birinci Uluslararası Türkiye’nin Sosyal ve Ekonomik Tarihi Kongresi Tebliğleri, (Ed. Osman Okyar, Halil İnancık), Ankara, 1980, 329-350
* Muvakkatın bugünkü karşılığı Kanun Hükmünde Kararnamedir.
[10] ÖKÇÜN A. G., “Teşvik-i Sanayi Kanun-ı Muvakatı,1913”, SBF Dergisi, C.XXX, Sayı:1-4, Mart-Aralık 1975,25-44
[11] ÖKÇÜN A. G., 1975:25-44
* Stokçuluğu Önleme Komisyonu
* Zorunlu İhtiyaçlar Kanunu
[12] AHMAD, F., 1980: 329-350
[13] YENAL, O.,“Yarım Yüzyıllık İktisadi Milliyetçilik1923-1974”,İktisat Siyasası Üzerine İncelemeler, İş Bankası yayınları,Ankara,1999,145-158
[14] BAŞER, A.H.,“Memleketimizin İktisadi Atisi ve İstiklali”, Türkiye’de Sermaye Birikimi Sorununa Tarihsel Perspektiften Bir Bakış ve Ahmet Hamdi Başer’den Seçmeler, (Murat Koraltürk), SPK Yayın No: 107,Ankara, 1997
[15]ÖKÇÜN, A. G., Türkiye İktisat Kongresi 1923-İzmir, 4.Baskı, SPK yayın No:59,Ankara,1997,320-325
[16] ÖKÇÜN, A. G,1997:324
[17] ÖKÇÜN, A.G.,1997:356-357
[18] BAŞER, A.H., “Memlektimizde 1924 Senesi Hadisat-ı İktisadiyesine Bir Nazar”, Türkiye’de Sermaye Birikimi Sorununa Tarihsel Perspektiften Bir Bakış ve Ahmet Hamdi Başer’de Seçmeler, (Murat Koraltürk), SPK Yayın No: 107,Ankara, 1997
[19] KUYUCAK, H.A., Para ve Banka, Cilt II, Maarif Matbaası, Ankara,1942,231-232
[20] ÖKÇÜN, A. G., 1997:125
[21] KARAMAN,D., Dünden Bugüne Yalvaç Tarihi, (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi) Erciyes Ü., SBE, Kayseri,1991,129-130
[22] KUM,N., Yalvaç Armağanı,(Yalvaç Tarih Coğrafya ve Kaza Hakkında Genel Bilgiler,1925,114(Osmanlıca’dan Çeviren: TÜTÜNCÜ, M., Yalvaç,1952 (yayınlanmamıştır))
[23] KARAMAN,1991:83
[24] KUM,1925:114
[25] KUM,1925:200
[26] ÖZSOY, S., Yalvaç’ta İskan ve Ekonomik Faaliyetleri, A.Ü.D.T.C.F.,Basılmamış Mezuniyet Tezi,1966-1967 Şubat Dönemi
[27] Yalvaç Deri Fabrikası’nın kurulma fikri kesin olmamakla birlikte o dönem Yalvaç (Psidia Antiocha) arkelojik kazılarını yürüten ekipte bulunan Hüseyin Şefik Feyzi Efendi’ye ait gibidir.
[28]Hüseyin Şefik Feyzi Efendi, Prof Kelsey’e Mektup, The Yalıvach Manifacturing and Trading Company/Yalivach,14.11.1925 ( Bu mektup Yalvaç İmam Hatip Lisesi Öğretmeni İsmail Güneş’in özel arşivinden alınmıştır.)
[29] KUM, N., “Tetkik Gezisi Notlarım”, Ün, Sayı 151-153,Cilt 13, Ekim-Aralık 1946:2059
[30] Yalvaç Ticaret ve Sanayi Anonim Şirketi Nizamnameyi Dahiliyesi, Vatan Matbaası,İstanbul,1341
[31] TOPRAK, Z., Sümerbank, İstanbul,1988,22
[32] TOPRAK,1988:22
[33] Devlet Arşivleri Dosya No:262, Fon Kodu:30..18.1.2 Yer No:90.32..18.
[34] Bu bilgiler, bu dönemde fabrikada çalışan 1926 doğumlu, Kemal Baran’dan alınmıştır.
[35] TOPRAK,1988:59
[36] Devlet Arşivleri Dosya Sayı No: 3/3592 Fon Kodu: 30..18.1.2 Yer No:110.5..1.
[37] KARAMAN, 1991:144-145
[38] TOPRAK,1988:22
[39] KARAMAN, 1991:145
[40] Bu bilgi fabrika’da üç yıl çalışmış olan 1929 doğumlu, Hasan Halıcı’dan alınmıştır.(Nak. KARAMAN, D., 1991,145) Ayrıca, fabrikanın çalıştığı yıllarda fabrikaya kömür taşıyan 1922 doğumlu Emin Mumcu bu bilgileri doğrulamaktadır.
[41] KUM,1946:2059-2060
[42] ALTIPARMAK, A., “Türkiye’de Devletçilik Döneminde Özel Sektör Sanayin Gelişimi”, İ.Ü., Sosyal Bilimler E. Dergisi, Sayı:13,2002(35-59)
Etiketler: deri fabrikası » Durmuş Karaman » Mustafa Yıldıran » şirket » yalvaç
Yorum yapabilmek için Giriş yapın.
BENZER HABERLER