logo

reklam

Sizce Hangisi?


admin
ozyalvac@hotmail.com

Yönetim derslerinde liyakat ve nepotizm (kayırmacılık) konuları öğrencilerin oldukça ilgisini çekebilmektedir.

Öğrencilerin üniversite eğitiminin hemen ardından iş bulma arayış ve endişesi içinde olmaları da bunda etkili olabilir. Öğrencilerin her türlü torpil ve kayırmacılığa karşı olduklarını derslerimde hep görmüşümdür. Ancak bir dersimde yaşadığım tecrübe beni derinden sarsmıştı. Nepotizm (kayırmacılık) konusunu işlediğimiz bir derste, yine öğrenciler kayırmacılığın asla doğru ve etik olmadığını dile getiriyorlardı. Sırasıyla söz alan öğrenciler torpil ve kayırmacılığa sürekli veryansın ediyorlardı. Hatta çoğu zaman derse katılmayıp arka sıralarda sessizce oturmayı tercih edenler bile o gün kükremiş aslanlar gibiydi. Gençlerin hem haksızlığa olan duyarlılıkları, hem de derse yoğun katılımları keyfimi artırmıştı.

Öğrencilerin uzun soluklu yorum, hatta olumsuz örnekler üzerinden eleştiri ve feryatlarını sabır ve dikkatle dinledim. Adeta içlerini dökmüş rahatlamışlardı. Ardından öğrencilere “Sonuç olarak anlaşılıyor ki hiçbiriniz kayırmacılığı doğru bulmuyorsunuz değil mi?” diye sordum. Eksiksiz olarak tüm sınıf “evet” cevabını verdi. İşte o anda ağzımdan ikinci bir soru çıkmıştı bile? “Gençler eğer sizin lehinize bir torpil-kayırmacılık yapılacak olsaydı tavrınız ne olurdu?

Örneğin işe alınmanız için size torpil-kayırmacılık yapılsaydı bunu kabul eder miydiniz? Yoksa yine etik bulmadığınız için red mi ederdiniz?” diye sordum. Sınıfta bir süre sessizlik olmuştu. Belki de çoğu öğrenci böyle bir soru beklemiyordu. Ya da hayatı, ekonomik koşul ve zorlukları, ilke ve değerleri herşeyi yeni baştan sorgulayıp hepsini kendi akıl ve vicdan keselerinde tartıyorlardı. Bu sessizliğe ikinci bir cümleyle kapı araladım.

Öğrencilere “Arkadaşlar bu soruma açık yüreklilikle ve tüm samimiyetinizle cevap vereceğinize inanıyorum. Kayırmacılık lehime de olsa kabul etmezdim diyenler lütfen el kaldırsın!” dedim. Belli bir suskunluğun ardından, el kaldıranlar bir elin parmakları bile etmiyordu.

Hak, adalet, vicdan gibi sözcüklerin yerini derin bir sessizlik almıştı. Bu kadar ateşli söylem ve savunuculuk sonrası kalkan el sayısı beni de tam anlamıyla hayal kırıklığına uğratmıştı. Şaşkınlık ve hayal kırıklığını biraz üzerimden attıktan sonra öğrencilere yeni sorular yönelttim. “Arkadaşlar hepiniz kayırmacılığın doğru ve etik olmadığını biraz önce hep birlikte dakikalarca anlattınız. Eleştirdiniz ve sitem ettiniz. Şimdi lehime olursa neredeyse tamamınız ben de kabul ederdim diyorsunuz? Bu tuhaf değil mi, çelişki değil mi?” diye sordum.

Öğrencilerin verdiği cevap, ileri sürdükleri gerekçeler de ilginçti. “Hocam herkes torpil arıyorsa başka çareniz kalmaz”, “Hocam torpilsiz giremeyecekseniz, siz de ararsınız”, “Hocam herkes torpil arıyorsa, sizin dürüstlüğünüz saflık olur” gibi cevapları sıraladılar.

Ben de kendilerine şu soruları sıraladım.

Biz başkaları kadar mı dürüst olmak zorundayız?
Başkalarının olumsuz eylemleri, bizim de o tür davranışlar göstermemiz için yeter neden midir? Olumsuzluklardan şikayet etme hakkımız, kendi çıkarımıza kadar mı sürmektedir?

Kendi çıkarımıza olduğunda sessiz kalıyorsak, başkalarından, toplumdan nasıl ve niçin şikayetçi olabiliriz? Bizim dürüstlüğümüz menfaat dürüstlüğü mü?

Yoksa erdem dürüstlülüğü mü?

Hangisi?

Etiketler: »
Share

Yorum yapabilmek için Giriş yapın.

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER KÖŞE YAZILARI

  • BÜYÜK BAŞKOMUTAN, BÜYÜK TAARRUZ, BÜYÜK ZAFER…

    30 Ağustos 2024 Köşe Yazıları, Tüm Manşetler

    İkinci Viyana kuşatmasından (1683) tam 238 yıl sonra ilk defa Sakarya Meydan Muharebesinde toprak kaybedilmemiş, 22 gün 22 gece (23 Ağustos-13 Eylül) süren “HATTI MÜDAFAA YOKTUR, SATHI MÜDAFAA VARDIR. O SATIH BÜTÜN VATANDIR anlayışıyla gerçekleştirilen SAKARYA meydan savaşında kanlı çarpışmaların ardından durdurulan düşman, Sakarya Nehrinin batısına püskürtülmüş ve bağımsızlık yolunda en önemli adım atılmıştır, düşman ordusunu tamamen yurttan atmak amacıyla bir yıl kadar süren hazırlık döneminden sonra, 26 Ağustos 1922'de Başkomutan Mustafa Kem...
  • SOKAKTAN MECLİSE BÖYLE NEREYE?..

    24 Ağustos 2024 Köşe Yazıları, Tüm Manşetler

    O gün sabah erken kalktım. Hava sakindi. Üç gündür dağdan esen sert ve şiddetli, aynı zamanda sıcak rüzgâr dinmişti. Denize gidebilirdim. Mayomu giydim ve yaklaşık 600 metre uzaklıktaki denize hızlı adımlarla kısa sürede ulaştım. Yaklaşık 1 saat deniz kenarında yürüyüş ve yüzmeden sonra biraz yorgun vaziyette dönüş yolunda, bahçesinde etrafı temizleyen 50-55 yaşlarında zaman zaman ayak üstü sohbet ettiğim Hakan’a rastladım. Kendisi mühendisti, zamanında İstanbul da şirketleri ve iyi bir hayatı olmuş, ancak hayatın acımasız yanlarını da yaşam...
  • Kırım – Kongo Kanamalı Ateşi; Keneler ve Düşündürdükleri

    30 Nisan 2024 Köşe Yazıları, Tüm Manşetler

    İçinde bulunduğumuz ay itibarıyla havaların ısınması, yağmurların yağması ile birlikte, bahçe, tarla işleri ile birlikte KENE MEVSİMİNİNİN de başlaması, dolayısıyla Kırım-Kongo Kanamalı Ateşi hastalığı ve insanlarda ölümlerin görülmesi söz konusu olabileceğinden, EMEKLİ DE olsam, sorumluluk bilinciyle yıllardır yaptığımız uyarıları, yapılması gerekenleri; YETKİLİLERE, ETKİLENENLERE bir kez daha hatırlatmak istedim.. Ülkemizde 2002 yılında Kırım-Kongo Kanamalı Ateşi ile gündeme oturan, popüler olan ve 7’den 70’e herkesin tanıdığı keneler, biz...
  • ANTİOKHEİALI YAŞLI KADIN

    25 Nisan 2024 Köşe Yazıları, Kültür Sanat, Tüm Manşetler

    Üçüncü cemre düştüğünde, karlar erimeye başlamıştı. Kentin sokaklarında eriyen karların suları, bulanık bir şekilde akmaktaydı. Bir zamanlar düzgün taş döşeli olan sokaklar artık bütün özelliğini kaybetmiş, kanalizasyon sistemi tıkanmış, sular caddenin yüzeyinde sessizce akmaya başlamıştı. Bahar güneşinin sıcaklığı kendini iyice hissettirirken, yaşlı kadın kahvaltısını yapmış, mutfağın penceresinden güneşin ışıklarını izleyerek, derin düşüncelere dalmıştı. On üç yaşında evlenip geldiği bu evde geçirmiş olduğu günlerin hayaline dalmıştı ki, hizm...