logo

reklam

Ramazan Amca’nın Duâsı


Kemal ÇOPUROĞLU
ozyalvacgazetesi@gmail.com

“Sen kendüye ne sanursan ayruğa da anı san. “     

Hacı Bektaş Velî

19 yıl önce… Geçirdiğim kalp rahatsızlığı nedeniyle üniversite hastanesinin kardiyoloji servisinde yatıyorum. Oda arkadaşım Ramazan Amca, 80-85 yaşlarında bir Alzheimer hastası… Refakatçisi olan yakınlarından öğrendiğimiz kadarıyla geçmişte çiftçilik yapan bu amcamız  boylu poslu;  ileri derecede görme rahatsızlığı olduğu için kalın camları olan gözlük takan, konuşmayı seven birisi.  Bizi tanımak istiyor; kendimizi tanıtıyoruz, on dakika sonra aynı şeyleri yine soruyor ve aynı şekilde kendimizi tanıtmaya başlıyoruz. Kızları ile yaptığı konuşmalardan, otoriter bir baba ve âile reisi olduğunu anladığımız Ramazan Amca, kendisini evinde, bizi de misâfir zannediyor ve iki kızına habire talimatlar yağdırıyor: “Misafirlere yemek verin çay verin, ikramda bulunun!” diye…   Adamın evli barklı kızları utanıp kızararak, onun adına bizden özür dilemeye çalışıyorlar, biz de kendilerine; “özür ne demek, ” olur mu hiç öyle şey; amcanın durumu zaten ortada!” diyerek onları rahatlatıyoruz.    Bir müddet sonra ben kendi refakatçimle kısık bir ses tonuyla konuşurken Ramazan Amca bu seslerden rahatsız olsa gerek, daldığı hafif uykusundan uyanarak kızlarına sesleniyor:

“Bu misafirler, yemeklerini yediler, çaylarını içtiler; bunların evi barkı yok mu, evlerine gitsinler artık!”

Refakatçim olarak yanımda duran hanımımla yüzlerimizde hafif bir tebessüm… Amcanın kızları, mahçup ve utangaç bir ifadeyle yüzümüze bakıyorlar; biz ise jest ve mimiklerle; “olsun, hiç önemli değil” mesajı verip onları bir kez daha teselli ediyoruz.

Hastanenin akşam yemeği servisi başlıyor; kızları Ramazan Amca’ya yemeğini yediriyor. Yemek faslı bitince Ramazan Amca ellerini açarak yüksek sesle duâ ediyor:

“Yâ Rabbi çok şükür!

Yâ Rabbi çok şükür!

Yâ Rabbi çok şükür!”

Hemen hepimizin yemek sonrası yaptığımız, alışılagelmiş bu duânın peşinden çok güzel bir duâ ile de devam ediyor:

“Olmayanlara da ver Allah’ım!

Olmayanlara da ver Allah’ım!

Olmayanlara da ver Allah’ım!”

Biraz şaşkın biraz da hayranlıkla tüylerim diken diken oluyor…

“Kendisi için verileni başkası için de dilemek, istemek ve bunu da cân u gönülden, ellerini açarak Allah’tan niyâz etmek… Riyâsızca, içinden geldiği gibi… Tıpkı Hz. Resûl-i Zîşan Efendimizin buyurduğu şekilde hâlis bir Mü’mine yaraşır bir tavırla…

Bu samimî yakarış, katılaşmış hissiyâtımı yumuşatıyor, göz pınarlarımın nemlendiğini fark edip başımı öne eğiyorum.

Azgın kapitalizmin her kıtaya, her ülkeye nüfuz ettiği; para, mal ve mülk uğruna, oğulun anayı babayı, kardeşin kardeşi katlettiği, dünyâ menfaati için arkadaşlıkların, dostlukların hiçe sayılarak fedâ edildiği, başkasının malına mülküne hasetle bakıldığı;  yozlaşmış ve tam bir cinnet hâliyle izâh edilebilecek bu çarpık düzenin kol gezen simsarları arasında, Alzheimer hastası diye kendisinden utanılan; -belki de- “çektiğinden, çektirdiğinden” şikâyetci olunan ve “kurtulması” için dua edilen Ramazan Amca’ nın hastanede birlikte yattığımız süre zarfında her yemek sonrası aynı duâyı unutmadan, dili sürçmeden, aksatmadan tekrar etmesi…

İşte bu hâl, beni şöyle düşündürdü; belki kendi hâlinde bir çiftçi, belki ilk mektep tahsili bile yok, belki Alzheimer’in etkisiyle kafası karışık ama onun hafızasına kazıdığı, hiç unutmadığı bir şey var: İnsan olmak!..

Ramazan Amcayı sâdece bu duâsıyla bile bilgeliğin şâhikasına taşıyan bu meziyet;  ahlâk,  fazilet ve adâletle asırlar boyu dünyayı elinde tutan Müslüman Türk’ü, üç kıtada ayakta tutan yüce bir anlayışın timsâli değil midir? Yesevî ocağında yanan ateşin, bir gönül seferberliği hâlinde dalga dalga yayılarak Anadolu’yu, Rumeli’ni Türkleştirip İslâmlaştırarak pişirmesinin neticesinde, Ramazan Amcalara kadar ulaşan ve gönül pencerelerine nakış nakış işlenen bu güzellik, Hacı Bektâş-ı Veli’nin, Yûnus’un, Mevlânâ’nın, Hacı Bayram’ın, asırlar öncesinden gelen fısıltıları değil midir?

Ne zaman ki bizler bu fısıltıya kulaklarımızı tıkadık, ne zaman ki bu  gönül seferberliğine sırtımızı döndük ne zaman ki maddî ve şehevî hırsların peşine düştük, ne zaman ki yeni inançlar uydurduk; işte o zaman yaşadığımız coğrafyayı, güzel vatanımızı bir bataklığa dönüştürdük ve o gün bugündür de çıkmak için debelenip duruyoruz.   Şimdi sizlere soruyorum; gerçekten Ramazan Amca mı  Alzheimer hastası, yoksa bütün  değerlerini unutup kaybetmekte olan bizler mi?..

KEMAL ÇOPUROĞLU

Etiketler: »
Share

Yorum yapabilmek için Giriş yapın.

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER KÖŞE YAZILARI

  • BÜYÜK BAŞKOMUTAN, BÜYÜK TAARRUZ, BÜYÜK ZAFER…

    30 Ağustos 2024 Köşe Yazıları, Tüm Manşetler

    İkinci Viyana kuşatmasından (1683) tam 238 yıl sonra ilk defa Sakarya Meydan Muharebesinde toprak kaybedilmemiş, 22 gün 22 gece (23 Ağustos-13 Eylül) süren “HATTI MÜDAFAA YOKTUR, SATHI MÜDAFAA VARDIR. O SATIH BÜTÜN VATANDIR anlayışıyla gerçekleştirilen SAKARYA meydan savaşında kanlı çarpışmaların ardından durdurulan düşman, Sakarya Nehrinin batısına püskürtülmüş ve bağımsızlık yolunda en önemli adım atılmıştır, düşman ordusunu tamamen yurttan atmak amacıyla bir yıl kadar süren hazırlık döneminden sonra, 26 Ağustos 1922'de Başkomutan Mustafa Kem...
  • SOKAKTAN MECLİSE BÖYLE NEREYE?..

    24 Ağustos 2024 Köşe Yazıları, Tüm Manşetler

    O gün sabah erken kalktım. Hava sakindi. Üç gündür dağdan esen sert ve şiddetli, aynı zamanda sıcak rüzgâr dinmişti. Denize gidebilirdim. Mayomu giydim ve yaklaşık 600 metre uzaklıktaki denize hızlı adımlarla kısa sürede ulaştım. Yaklaşık 1 saat deniz kenarında yürüyüş ve yüzmeden sonra biraz yorgun vaziyette dönüş yolunda, bahçesinde etrafı temizleyen 50-55 yaşlarında zaman zaman ayak üstü sohbet ettiğim Hakan’a rastladım. Kendisi mühendisti, zamanında İstanbul da şirketleri ve iyi bir hayatı olmuş, ancak hayatın acımasız yanlarını da yaşam...
  • Kırım – Kongo Kanamalı Ateşi; Keneler ve Düşündürdükleri

    30 Nisan 2024 Köşe Yazıları, Tüm Manşetler

    İçinde bulunduğumuz ay itibarıyla havaların ısınması, yağmurların yağması ile birlikte, bahçe, tarla işleri ile birlikte KENE MEVSİMİNİNİN de başlaması, dolayısıyla Kırım-Kongo Kanamalı Ateşi hastalığı ve insanlarda ölümlerin görülmesi söz konusu olabileceğinden, EMEKLİ DE olsam, sorumluluk bilinciyle yıllardır yaptığımız uyarıları, yapılması gerekenleri; YETKİLİLERE, ETKİLENENLERE bir kez daha hatırlatmak istedim.. Ülkemizde 2002 yılında Kırım-Kongo Kanamalı Ateşi ile gündeme oturan, popüler olan ve 7’den 70’e herkesin tanıdığı keneler, biz...
  • ANTİOKHEİALI YAŞLI KADIN

    25 Nisan 2024 Köşe Yazıları, Kültür Sanat, Tüm Manşetler

    Üçüncü cemre düştüğünde, karlar erimeye başlamıştı. Kentin sokaklarında eriyen karların suları, bulanık bir şekilde akmaktaydı. Bir zamanlar düzgün taş döşeli olan sokaklar artık bütün özelliğini kaybetmiş, kanalizasyon sistemi tıkanmış, sular caddenin yüzeyinde sessizce akmaya başlamıştı. Bahar güneşinin sıcaklığı kendini iyice hissettirirken, yaşlı kadın kahvaltısını yapmış, mutfağın penceresinden güneşin ışıklarını izleyerek, derin düşüncelere dalmıştı. On üç yaşında evlenip geldiği bu evde geçirmiş olduğu günlerin hayaline dalmıştı ki, hizm...