logo

reklam

Prof.Dr. Zafer Karaer yazdı: YAŞASIN TÜRKÇE


Prof.Dr. Zafer KARAER
ozyalvac@ozyalvac.com.tr

YAŞASIN TÜRKÇE

Bugün tüm dünyada yaşayan Türk nüfusu 400 milyonu bulmaktadır. Çinliler ve Hintlilerin ardından Türk Milleti dünyanın en kalabalık 3. milletidir. Ancak ortak bir dil ve ona ait alfabesi olmaması nedeniyle, onlarca Türk Devleti, Türk dili aşığı Ziya Gökap’’in “Türklüğün vicdanı bir, dini bir, imanı bir; fakat hepsi ayrılır, olmazsa lisanı bir” sözünde olduğu gibi hepsi birbirinden ayrılmıştır, ayrıştırılmıştır.

Bugün de bu konuda çok birleştirici adımların atıldığı söylenemez. Oysa; taa 7-8. Yüzyıllarda Orhun Abidelerinde (Göktürk yazıtları; Tonyukuk anıtı 716, Kül Tigin anıtı 732, Bilge Kağan anıtı 735) Türkçe yazıtlar vardı. Keza 11. yüzyılın önemli bilginlerinden Kaşgarlı Mahmud “Türk Sözlüğünün Divanı” manasına gelen “Kitâbü divân-i lûgat it-Türk“ adlı eserini, 1073-1077 yılları arasında Bağdat’ta yazmış olup,  hem sözlük olarak kelimeleri, hem de İslam öncesi Türk Edebiyatı, tarihi, coğrafyası, mitolojisi, gelenek ve göreneklerini Türkçe olarak günümüze taşımıştır.

Divân-i Lûgat’it-Türk’de 7500 Türkçe kelimenin anlamları Arapça olarak yazılmıştır.

12 ve 13. yüzyıllarda Selçuklular, edebi dil olarak Farsça’yı, devlet işlerinde ise Arapça’yı kullanıyorlardı. Halk ise bu iki dilin dışında, kendi öz dili olan Türkçe’yi kullanmayı sürdürüyordu.

Karamanoğlu Mehmet Bey, kendi dilini ve kültürünü hor gören, başka kültürlerin egemenliğine girmeyi yücelik sanan, bu yoz anlayışa tepki gösteriyor ve millet olarak bir arada yaşamanın ilk şartının, dil birliği olduğunu savunuyor ve bununla ilgili olarak Konya’nın alınmasından hemen sonra, 1277 tarihli ünlü fermanını yayınladı:

“Bugünden sonra divanda, dergâhta, barigahta, mecliste, meydanda, TÜRKÇEDEN başka dil kullanılmayacaktır.”, emriyle Türkçe’ den başka bir dil konuşulmasını yasakladı.

O’nun bu fermanıyla Türkçe, resmi dil olarak Osmanlılarla da devam etmiştir. Osmanlılarda harfler Arapça kökenli olduğu için, eski Türkçe ismiyle anılmıştır.

Türkiye Cumhuriyeti ile; “Türk Milletinin dili, Türkçedir. Türk Dili dünyanın en güzel, en zengin ve en kolay dilidir.” , “Türk Dili, Türk Milletinin kalbidir; beynidir.” ve “Milli his ile dil arasındaki bağ çok kuvvetlidir.

Dilin milli ve zengin olması milli hissin inkişafında başlıca müessesedir. Türk Dili, dillerin en zenginlerindendir. Yeter ki bu dil; şuurla işlensin.” gibi söylemleri olan ulu önder Mustafa Kemal ATATÜRK’ün talimatıyla; Türkçemizin devamlılığı, gelişmesi ve korunması amacıyla, 12 Temmuz 1932’de bugünkü ismi Türk Dil Kurumu olan, Türk Dili Tetkik Cemiyeti kurulmuş, yine Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün talimatıyla 1932’de düzenlenen “Birinci Türk Dil Kurultayı”nda; kurultay açılış günün (26 Eylül),  “Dil Bayramı” olarak ilan edilmesi kararı alınmıştır…

Ancak bugün Türk Milletinin beyni ve kalbi olan, millet olma çimentomuz dilimize; Türkçeye ne derecede sahip çıktığımız, ne derecede doğru kullandığımız, ne derecede şuurla işlediğimiz, kendimizi ve birbirimizi anlama derecemize ve milletlerarasında Türk Milleti (Milletleri) olarak bulunduğumuz yere baktığımızda anlaşılmaktadır.

Ayrıca güzel Türkçemizi gerek konuşma, gerek yazmada çok yıprattığımız, ona gereken özeni göstermediğimiz, dil bilgisi ve imla kurallarını hiçe saydığımız bir gerçektir.

Özellikle sanal alem yazışmalarında kelimelerin eksik yazılması ve dil kurallarının hiçe sayılması, bütün bunlar yetmezmiş gibi; son yıllarda kelimelerden bıkılmış olacak ki (Sanki günlük hayatta çok sayıda kelime kullanıyoruz da); çivi yazısı dönemindeki hiyografi alfabesine benzer emojiler kelimelerin yerini almış; keza konuşmalarda hacı, hocam gibi yersiz sıfatlar; “ya” ünlemi, “aynen” belirteci gibi zamana göre değişen anlamsız ünlemler, bağlaçlar, belirteçler, ayrıca kibarlaşma adına kelimeleri gereksiz uzatmalar ve inceltmeler ve de yutmalar ile Türkçemizin katledildiği görülür.

Yine yabancı dillerin özellikle ingilizcenin hegemonyasını her alanda görmekteyiz, bilhassa dilin kurtarılma merkezi olması gereken üniversitelerde atama ve yükseltilmelerde yabancı dil puanı, yabancı dil yayınlarla güzel dilimiz TÜRKÇE’den uzaklaşılmakta,  kendimizi inkar etmekteyiz.

Elbette yabancı dil öğrenilmeli, ancak bu atama ve yükseltmelerde kıstas olmamalı!

Dilimizi bütün bu olumsuzluklardan kurtarmalıyız. Hiçbir zaman ne idi bunun Türkçesi gibi dilimize ait kelimeleri unutarak hakaret etmemeliyiz!.. Bu konuda çok değerli bilim insanı merhum Prof.Dr. Oktay SİNANOGLU’NUN tüm kitapları ve bilhassa “Bye Bye Türkçe ” okunmalı!

Bugün gelinen noktada okuduğunu anlamayan (PISA), çok fazla okumayan, hiç yazmayan bir nesil ve zamanın birinde Hukuk Fakültelerine (aslında tüm ilk, orta okullar ve fakültelere) dil bilgisi dersi konulmasını isteyen Yargı Başkanı. İşte dilimiz gerçekleri!

Ne olur katledildiği, düştüğü bu yerden güzel Türkçemizi el birliği ile kurtaralım…  Milletin komadaki kalbini ve beynini yeniden yaşama döndürelim. Millet olmanın çimentosunu çözmeyelim.

Dilimizi kurtarma ve yeniden yaşama döndürmenin en güzel yolunun doğru okuma ve yazmadan ve tabii ki doğru konuşmadan geçtiğini unutmayalım.

Bol bol okuyup, özellikle yazalım. Ne kadar doğru okursak o kadar doğru anladığımızı ve anlatabildigimizi, yine ne kadar doğru konuşursak o kadar anlaşılır olacağımızı unutmayalım!

Türk dünyası olma adına da; öncelikle ORTAK ALFABE, en azından birbirini anlama derecesinde kelimelerin anlamlandırılması, yazarken de yine ortak yazım harfleri kullanılması, aynı bir millet gibi Türk Dünyasını da bir araya getirecek tek yapı taşı TÜRKÇE’dir. Yoksa…

İşte kendimize millete giden yolun mihenk taşları, ortak dildir; “Konuşma, okuma ve yazmadır”. Yoksa bugün olduğu gibi 400 milyonluk Türk dünyasında;  ne kendimizi, ne de birbirimizi anlarız.. Tabii; o zaman da ne Türk dünyası, ne de Türk “Millet”i oluruz!”

Selam, sevgi ve saygılarımla.

Prof.Dr.Zafer KARAER

Etiketler: » »
Share

Yorum yapabilmek için Giriş yapın.

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER KÖŞE YAZILARI

  • BÜYÜK BAŞKOMUTAN, BÜYÜK TAARRUZ, BÜYÜK ZAFER…

    30 Ağustos 2024 Köşe Yazıları, Tüm Manşetler

    İkinci Viyana kuşatmasından (1683) tam 238 yıl sonra ilk defa Sakarya Meydan Muharebesinde toprak kaybedilmemiş, 22 gün 22 gece (23 Ağustos-13 Eylül) süren “HATTI MÜDAFAA YOKTUR, SATHI MÜDAFAA VARDIR. O SATIH BÜTÜN VATANDIR anlayışıyla gerçekleştirilen SAKARYA meydan savaşında kanlı çarpışmaların ardından durdurulan düşman, Sakarya Nehrinin batısına püskürtülmüş ve bağımsızlık yolunda en önemli adım atılmıştır, düşman ordusunu tamamen yurttan atmak amacıyla bir yıl kadar süren hazırlık döneminden sonra, 26 Ağustos 1922'de Başkomutan Mustafa Kem...
  • SOKAKTAN MECLİSE BÖYLE NEREYE?..

    24 Ağustos 2024 Köşe Yazıları, Tüm Manşetler

    O gün sabah erken kalktım. Hava sakindi. Üç gündür dağdan esen sert ve şiddetli, aynı zamanda sıcak rüzgâr dinmişti. Denize gidebilirdim. Mayomu giydim ve yaklaşık 600 metre uzaklıktaki denize hızlı adımlarla kısa sürede ulaştım. Yaklaşık 1 saat deniz kenarında yürüyüş ve yüzmeden sonra biraz yorgun vaziyette dönüş yolunda, bahçesinde etrafı temizleyen 50-55 yaşlarında zaman zaman ayak üstü sohbet ettiğim Hakan’a rastladım. Kendisi mühendisti, zamanında İstanbul da şirketleri ve iyi bir hayatı olmuş, ancak hayatın acımasız yanlarını da yaşam...
  • Kırım – Kongo Kanamalı Ateşi; Keneler ve Düşündürdükleri

    30 Nisan 2024 Köşe Yazıları, Tüm Manşetler

    İçinde bulunduğumuz ay itibarıyla havaların ısınması, yağmurların yağması ile birlikte, bahçe, tarla işleri ile birlikte KENE MEVSİMİNİNİN de başlaması, dolayısıyla Kırım-Kongo Kanamalı Ateşi hastalığı ve insanlarda ölümlerin görülmesi söz konusu olabileceğinden, EMEKLİ DE olsam, sorumluluk bilinciyle yıllardır yaptığımız uyarıları, yapılması gerekenleri; YETKİLİLERE, ETKİLENENLERE bir kez daha hatırlatmak istedim.. Ülkemizde 2002 yılında Kırım-Kongo Kanamalı Ateşi ile gündeme oturan, popüler olan ve 7’den 70’e herkesin tanıdığı keneler, biz...
  • ANTİOKHEİALI YAŞLI KADIN

    25 Nisan 2024 Köşe Yazıları, Kültür Sanat, Tüm Manşetler

    Üçüncü cemre düştüğünde, karlar erimeye başlamıştı. Kentin sokaklarında eriyen karların suları, bulanık bir şekilde akmaktaydı. Bir zamanlar düzgün taş döşeli olan sokaklar artık bütün özelliğini kaybetmiş, kanalizasyon sistemi tıkanmış, sular caddenin yüzeyinde sessizce akmaya başlamıştı. Bahar güneşinin sıcaklığı kendini iyice hissettirirken, yaşlı kadın kahvaltısını yapmış, mutfağın penceresinden güneşin ışıklarını izleyerek, derin düşüncelere dalmıştı. On üç yaşında evlenip geldiği bu evde geçirmiş olduğu günlerin hayaline dalmıştı ki, hizm...