Son Dakika
Prof. Dr. Mehmet ÖZHANLI
İnsanın, toplumların, kentlerin, ülkelerin ve everenin geçmiş hafızası vardır. İnsan, toplumlar ve ülkeler bu geçmiş hafızadan kök salarak geleceği inşa ederler. Geçmiş ne kadar geniş ve derin ise gelecek o kadar sağlam ve güçlü olur. İyi ve mutlu bir gelecek için geçmişi ırklardan, ideolojilerden ve duygusallıktan uzak, aklın ve mantığın süzgecinden geçirerek sadece iyi olanı kullanıp kötü olandan ders çıkarmalı. Böyle davranılırsa yanlışlar tekerrür etmez.
İnsanlığın ortak geçmişine sahip çıkmayıp sadece kendi geçmişlerine sahip çıkan toplumlar kaybetmeye mahkûmdur. Yaşanılan yerin bütün geçmişi benimsendiğinde oranın gerçekten sahibi olunur. Kendi geçmişinin yanlışlarını görmeyip kendinden olmayan her şeyi yanlış görenler narsist bir hastalığın ilerlemiş evresini yaşıyor demektir. Geçmişiyle barışık yanlışa yanlış doğruya doğru diyebilen ve gerçeklerle yüzleşebilen toplumlar güçlü ve mutlu bir gelecek inşa edebilirler. Yanlışları görmezden gelip atalarının yaptığı yanlışların ve kötülüklerin üzerine iyi kılıfını geçirip sunmak kendisini kandırmaktan başka bir işe yaramaz. Çünkü zamanın yanlışları ortaya çıkarmak gibi şaşmaz bir becerisi var. Bundan dolayı insan, toplum ve ülkeler, geçmişle yüzleşmekten kaçmamalı. Bu konuda geçmişe açılan zaman tüneli görevini gören tarihi eserler oldukça önemlidir. Başarı ve mutluluk onlardan alınacak ders ve öğrenilecek hikâyelere bağlıdır. Geçmişin hafızasının vücut bulmuş halidir antik kentler ve tarihi eserler. Anadolu topraklarının her metre karesinde tarihini en erken dönemlerinden günümüze kadar kesintisiz devam eden uygarlıkların tarih eserlerine rastlanır.
Ancak, bir ülkede yaşayanlarda sanat, kültür ve uygarlık bilinci ve bilgisi oluşturulmamışsa orada tarih eserin ve geçmişin bir değeri yoktur. Bundan dolayı ülkemizde her gün binlerce kaçak kazı yapılmakta ve sayısız tarih eser geri dönüşümü olmayacak biçimde tahrip edilmektedir. Kaçak kazılar dışında birçok eserde bilinçsiz/bilinçli bir şekilde yok ediliyor. Özellikle yakın tarihe ait eserler neredeyse hiç korunmuyor. İşte bunlardan bir tanesi de Yalvaç Cezaevidir. 1948 yılında hizmete giren binada günümüze kadar on binlerce suçlu ve kader kurbanı insan misafir edildi. Boşaltılmış olan bina, geçen hafta kepçe darbeleriyle yaşanan büyük acıların ve yalnızlıkların yaratmış olduğu hikâyelerin üzerine göçürtüldü. On binlerce insanın anıları kepçelerle kamyonlara doldurularak çöplüğe boşaltıldı. Yüzlerce yılın hafıza birikimi bir saat içerisinde silindi. Oysa etrafı duvarlarla ve gözetleme kuleleriyle çevrili tamamen taş ve ateş tuğlasıyla yapılmış sağlam bina mükemmel bir etnografya müzesine dönüştürülebilirdi. Antik kente olan yakınlığından dolayı da rahatlıkla ziyaretçi bulabilirdi. Sadece Yalvaç ve çevre köylerden değil ülkenin farklı
yerleşimlerinden farklı insanların tutuklu olduğu cezaevi, tıpkı müze yapılan Sinop Cezaevi gibi revaçta bir müze olabilirdi.
İkinci dünya savaşından sonra Almanya’nın, Avrupa’nın en demokrat ve güçlü devleti olmasının sebeplerinden biri Hitler’in yaratmış olduğu faşist geçmişiyle yüzleşip ondan gerekli dersleri çıkarmasıdır. On binlerce insanın işkencelerle öldürüldüğü toplama kampları, bütün gerçekliğiyle müzelere dönüştürüldü ve geçmişte yapılan yanlışlıkların ve kötülüklerinin sonuçlarının insanlığa nasıl bedeller ödettiği somut verilerle ortaya kondu. İlkokuldan itibaren öğrencilere bu kötülük laboratuvarları düzenli ziyaret ettirilerek buralar, ne yapılmaması gerektiğini öğreten okullar haline getirildi. Bu bilinçle büyüyen çocuklar özgürlüğün, demokrasinin ve laikliğin kıymetini bilen ve de en önemlisi ne yapmaması gerektiğini öğrenmiş yurttaşlar olarak yetişeceklerdir. Empati yapabilen insan kötülük yapmaz.
Ülkemizde son yıllarda büyük artış yaşanan cezaevi sayıları, suçluların da büyük oranda arttığını göstermektedir. Bu konuda büyük cezaevleri yapmak caydırıcı olmaz caydırıcı olacak tek şey eğitimdir. Müzelere dönüştürülecek eski cezaevleriyle işlenen en küçük suçun bedelinin çok ağır ödendiği öğretilebilirdi. Sadece ilkokul düzeyindeki öğrenciler bu müzelere götürülüp gerçekler anlatılsa, suç oranlarında büyük bir düşüş meydana gelir. Unutmayalım ki insanın aklı gözündedir.
Geçmişi tarihin en erken dönemine kadar inen ve tarihin her dönemine ait oldukça zengin arkeolojik ve etnografik eserlere sahip Yalvaç, geçmiş ve yakın tarihi ile korunmalıdır. Sakin Şehir (Cittaslow) statüsündeki kent sıfatına yakışır bir biçimde tarihi, doğası, arkeolojik ve etnografik eserleri ön plana çıkarılmış büyük bir müze gibi değer görmeli ve öyle yaşamalı…
Yorum yapabilmek için Giriş yapın.
BENZER HABERLER