logo

reklam

Prof.Dr. Mehmet Özhanlı yazdı: İNSAN VE EGOSU…


Prof.Dr. Mehmet ÖZHANLI
mehmetozhanli@sdu.edu.tr

Dünya üzerindeki bütün canlıların bir yaşam döngüsü bulunmaktadır. Hiçbiri, hayatta kalabilmek için sahip oldukları bütün yetenek ve olanakları birbirine karşı kullanmaktan geri durmaz. Ancak, insan dışındaki bu canlıların, bütün cabası karınlarını doyurmak ve nesillerini devam ettirmektir. Canlılar içerisinde en doyumsuzu ve zalim olanı insandır. Alet yapabilme ve onu geliştirme yeteneğine sahip olan insan, diğer bütün canlılara hükmetmekle yetinmemiş kendi türünü de sömürmeyi kendine hak görmüştür. Neolitik dönemle (M.Ö. 12.000 – 5500) birlikte diğer bütün canlılardan üstün yeteneklere sahip olduğunu fark etmiş ve onların bir kısmını evcilleştirerek kullanmış, geri kalanlarını ise canı istediği zaman avlayarak öldürmüştür. Dünya üzerindeki en büyük güç olduğunu diğer canlıların birçoğunun neslini tüketerek, onlara kabul ettirmiştir. Diğer canlıları ve doğayı yola getirdikten sonra bu sefer kendi aralarında sonu gelmeyecek büyük bir güç yarışına girişmiştir insan. Kalkolitik Çağla (M.Ö. 5500 – 3000) birlikte, insanlar arasında büyük savaşlar başlamış ve günümüze dek artarak ve daha da acımasızca şiddetlenerek devam etmiştir. Daha rahat yaşayabilmek için geliştirdiği teknolojiyi, birbirini öldürmekte kullanan insan, acımasız korkunç bir canavara dönüştü. İnsanı diğer canlılardan üstün kılan kutsal kitaplar, eğitip doğru yolu göstermek istediği insanın egosunu, bencilliğini, inatçı cehaletini hiçbir zaman vicdanlı bir canlı düzeyine getiremediler. Tam tersine insanlar kutsal kitapları kullanarak, kendi bencil güçlerini pekiştirdiler. Irkı, dini ve ideolojileri kendi çıkarları doğrultusunda kullanan insan, vicdan ve akıldan uzaklaşarak birer ölüm makinesine dönüştü. Öldürenlerin hepsinin kendilerine göre haklı gerekçeleri vardı. Egemenlere sorarsanız, yaptıkları bütün kötülük ve zalimlikleri insanlığın daha rahat yaşaması için yaptıklarını söylerler. İnsana eziyet ederek insanı öldürerek insanın daha rahat yaşamasını sağlamak…

Tarihin çöplüğü, “insanlık için” yapıyorum deyip insanlara tarifsiz acılar yaşatan egolu, kibirli “diktatörlerin” hikâyeleriyle doludur. Bu hikâyeler, ne kadar okunursa okunsun, geçmişte yapılmış ve yapılmaya devam eden hataların anlaşılmasına pek yardımcı olamazlar. Çünkü bu hikâyelerin hepsini “tarafgir” tarihçiler yazdı. Tarihçiler, (istisnalar kaideyi bozmaz) yöneticileri öven, yücelten hikâyeler yazar, olaylara onların perspektifinden bakar ve öldükleri zaman onları “heroize” ederler. Geçmişin doğru anlaşılabilmesi için, arkeologların bu hikâyelerin biriktirildiği çöplüklerde, stratigrafik bir kazı yapması ve her katmandan çıkan hikâyeleri tarafsız yorumlaması, insanlığa en büyük hizmet olur. Belki böylece yönetimi ellerinde tutanlar, selefleri gibi aynı hatalara düşmezler. Bu çok zor bir olasılık, çünkü yönetimlerin tamamı din, ırk ve kendi yarattıkları ideolojilerden beslenirler. Bu kaynaklar, akıl ve mantığı bir kenara bırakıp “inandırılmak” üzerine kurgular yaparlar. Korku ve vaatlerle besledikleri cehalete, insan görünümünde vücut oluştururlar. Eğitilip uygarlaştırılmamış bu insanlar, akılını ve mantığını kullanamaz tamamen içgüdüleriyle hareket eder ve genel doğruyu asla fark edemezler…

Vicdanı gelişmeyen insanın egosu gelişip beyni ve bütün gövdeyi ele geçirir. Ayrık otuna benzeyen ego, bir kere kendisine tutunacak bir yer buldu mu, bütün organların fonksiyonlarını kendisini beslemeye yönlendirir ve kibri de yanına alarak kişi üzerinde bağımsızlığını ilan eder. Cehaletten beslenen bu duygular, insanları bakar köre, düşünen aptallara ve vicdansızlara dönüştürür. Günümüz toplumları tamda böyle; egosu büyümüş, kibirli ve bencil insanlara dönüşmüş, herkes kendisini ve birbirini kandırarak yalanlarla yaşamaya devam etmektedir. “Artık, … yatsı gelse de bu mumlar sönse…

Etiketler: »
Share

Yorum yapabilmek için Giriş yapın.

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER KÖŞE YAZILARI

  • BÜYÜK BAŞKOMUTAN, BÜYÜK TAARRUZ, BÜYÜK ZAFER…

    30 Ağustos 2024 Köşe Yazıları, Tüm Manşetler

    İkinci Viyana kuşatmasından (1683) tam 238 yıl sonra ilk defa Sakarya Meydan Muharebesinde toprak kaybedilmemiş, 22 gün 22 gece (23 Ağustos-13 Eylül) süren “HATTI MÜDAFAA YOKTUR, SATHI MÜDAFAA VARDIR. O SATIH BÜTÜN VATANDIR anlayışıyla gerçekleştirilen SAKARYA meydan savaşında kanlı çarpışmaların ardından durdurulan düşman, Sakarya Nehrinin batısına püskürtülmüş ve bağımsızlık yolunda en önemli adım atılmıştır, düşman ordusunu tamamen yurttan atmak amacıyla bir yıl kadar süren hazırlık döneminden sonra, 26 Ağustos 1922'de Başkomutan Mustafa Kem...
  • SOKAKTAN MECLİSE BÖYLE NEREYE?..

    24 Ağustos 2024 Köşe Yazıları, Tüm Manşetler

    O gün sabah erken kalktım. Hava sakindi. Üç gündür dağdan esen sert ve şiddetli, aynı zamanda sıcak rüzgâr dinmişti. Denize gidebilirdim. Mayomu giydim ve yaklaşık 600 metre uzaklıktaki denize hızlı adımlarla kısa sürede ulaştım. Yaklaşık 1 saat deniz kenarında yürüyüş ve yüzmeden sonra biraz yorgun vaziyette dönüş yolunda, bahçesinde etrafı temizleyen 50-55 yaşlarında zaman zaman ayak üstü sohbet ettiğim Hakan’a rastladım. Kendisi mühendisti, zamanında İstanbul da şirketleri ve iyi bir hayatı olmuş, ancak hayatın acımasız yanlarını da yaşam...
  • Kırım – Kongo Kanamalı Ateşi; Keneler ve Düşündürdükleri

    30 Nisan 2024 Köşe Yazıları, Tüm Manşetler

    İçinde bulunduğumuz ay itibarıyla havaların ısınması, yağmurların yağması ile birlikte, bahçe, tarla işleri ile birlikte KENE MEVSİMİNİNİN de başlaması, dolayısıyla Kırım-Kongo Kanamalı Ateşi hastalığı ve insanlarda ölümlerin görülmesi söz konusu olabileceğinden, EMEKLİ DE olsam, sorumluluk bilinciyle yıllardır yaptığımız uyarıları, yapılması gerekenleri; YETKİLİLERE, ETKİLENENLERE bir kez daha hatırlatmak istedim.. Ülkemizde 2002 yılında Kırım-Kongo Kanamalı Ateşi ile gündeme oturan, popüler olan ve 7’den 70’e herkesin tanıdığı keneler, biz...
  • ANTİOKHEİALI YAŞLI KADIN

    25 Nisan 2024 Köşe Yazıları, Kültür Sanat, Tüm Manşetler

    Üçüncü cemre düştüğünde, karlar erimeye başlamıştı. Kentin sokaklarında eriyen karların suları, bulanık bir şekilde akmaktaydı. Bir zamanlar düzgün taş döşeli olan sokaklar artık bütün özelliğini kaybetmiş, kanalizasyon sistemi tıkanmış, sular caddenin yüzeyinde sessizce akmaya başlamıştı. Bahar güneşinin sıcaklığı kendini iyice hissettirirken, yaşlı kadın kahvaltısını yapmış, mutfağın penceresinden güneşin ışıklarını izleyerek, derin düşüncelere dalmıştı. On üç yaşında evlenip geldiği bu evde geçirmiş olduğu günlerin hayaline dalmıştı ki, hizm...