Son Dakika
Kültürden, sanattan, insanları ahlaklı şekillendiren gelenekten kopmuş toplumların, gerçeklikle bağı kopar. Bunlar, hurafelerden beslenen ve suni gündemlerle günü kotarmaya çalışan toplumlara dönüşürler. …
Prof. Dr. Mehmet ÖZHANLI
Kültürden, sanattan, insanları ahlaklı şekillendiren gelenekten kopmuş toplumların, gerçeklikle bağı kopar. Bunlar, hurafelerden beslenen ve suni gündemlerle günü kotarmaya çalışan toplumlara dönüşürler. Böylece bilgisiz, tecrübesiz ve liyakatsiz yöneticiler evla görülür; rüşvet, torpil ve iltimas meşrulaşır. Normalleştirilen bu ahlaksız davranışların, değerlerini sıradanlaştırdığı toplumlar yok olmaya mahkûmdur.
Dünyanın büyük bir bölümüne yaklaşık iki bin yıl hükmeden Roma Devletinin son yüzyılları incelendiğinde, bütün bu ahlaksız davranışların tamamı görülür. Batı Roma yıkıldıktan sonra, 1453 yılına kadar varlığını devam ettiren Doğu Roma (Bizans), MS 8. yüzyıldan itibaren başa getirilen cahil, yeteneksiz yöneticilerin basiretsizliği yüzünden, güçlenen ruhban sınıfının kontrolüne girmiş; bilimden, bilgiden ve teknolojiden tamamen yoksun bırakılmıştır. Dünyada yaşanan gelişmelere gözlerini kapatmış, geçmişle övünen kibirli yöneticiler, beyinlerini kötülüğe kiraya vermiş okuryazar din adamları, cahil bırakılan halkı bir koyun sürüsüne çevirmiş ve onları bir ıslık sesiyle idare etmeyi başarmışlardır. Cehennemin ateşiyle korkutulan, cennetin güzellikleriyle umut ettirilen halk, günlerini sadece karnını doyuracak yemeğe odaklanarak geçirmiştir. İtaatkâr davranış konusunda “terbiye” edilmiş halkın, dönen entrikaların farkına varmaması için sürekli eğlenceler düzenlenmiş; kaoslar ve suni sorunlar yaratılarak onların her zaman bir şeylerle meşgul olması sağlanmıştır. Kendi yarattıkları sorunları, büyük bir güç gösterisiyle çözüme kavuşturarak halkın gözünde kahraman kurtarıcılara “Soter” dönüşen Bizanslı yöneticilerin ve din adamlarının çevirdikleri entrikalarının sonu gelmemiştir. İmparatorun ve ruhban sınıfın, hiçbir şey yapmadıkları halde halk için çok şey yapıyorlarmış gibi yaratıkları algı, Fatih Sultan Mehmet’in, Konstantinopolis’i (İstanbul) fethetmesiyle son bulmuştur.
Denir ki Fatih, İstanbul’u fethettiğinde din adamları kilise de toplanmış meleklerin cinsiyetini tartışıyorlarmış. Bizans devletinin ve halkının içine düştüğü durumu en iyi bu hikâye yansıtmaktadır. Kent kuşatılmış, toplar yıkıcı gülleleriyle surları dövmekte, surun içerisine sıkışıp kalmış halk açlıktan kırılmakta, salgın hastalıklar baş göstermiş, bin yıllık kent ve özgürlük elde gitmekte; ulema (!) oturmuş melekler erkek miydi, dişi miydi yoksa cinsiyetsiz miydi diye hararetli bir tartışma yapıyor. Bu din adamlarını küçümseyip, yaptıkları tartışmayı basite indirgeyerek “cahil” deyip geçmek, uzun yıllar algıyla yönetilen bir toplumun içine düşürüldüğü yengeç sepetini hafife almak olur. Cehaletle örülmüş bu sepetten hiç kimsenin çıkmasına asla izin verilmez.
Dünyanın kalbi olan İstanbul gibi bir kent elden giderken Bizanslı din adamlarını kilisede sonuçsuz ve anlamsız bir tartışma yapmaları, felsefeden, pozitif bilgiden arındırılmış akıl ve mantıktan yoksun bırakılmış yozlaştırılmış, her şeyi bildiklerini sanan cahillere dönüştürülmüş olmanın sonucudur. Allah’ın insanlara doğruyu öğretmek için Hz. İsa aracılığıyla gönderdiği bir dinin, kendi çıkarları için her yolu mubah gören yöneticilerin ve din adamlarının elinde zamanla ne hale getirildiğinin bir göstergesidir bu hikâye. Bu; inandığı, güvendiği insanlar tarafından, gücünden, emeğinden, parasından ve canından istifade edilen halkın, düşürüldüğü trajik durumun resmidir. Halkın gerçeklerinden kopmuş, okumuş cahillerin yaptıkları, insanlığa hiçbir faydası olmayan tartışma ise yıllarca kandırdıkları halka karşı kullandıkları “entelektüel” makyajıdır.
Genel doğrudan uzaklaşıp kendi doğrusunu yaratan insanların yaptıkları, bir geminin zemininde toplu iğne ucu kadar açılan bir deliğin zamanla koca bir gemiyi batırması gibidir. Zincirleme yapılan hatalarla gemi ağzına kadar su dolduktan sonra geriye yapacak bir tek şey kalıyor; “oturup meleklerin cinsiyetini tartışmak”. İşte o küçümsenerek anlatılan din adamlarının da yaptıkları buydu. Bir hikâyeyi yaratan olaylar; kötü ya da iyi sonuçlanmasını sağlayan sebepler, doğru analiz edilmediğinde; hikâyenin sonuç bölümünde rol alanlar suçlanır…
Etiketler: cinsiyetini » meleklerin » Prof.Dr. Mehmet Özhanlı » tartışmakYorum yapabilmek için Giriş yapın.
BENZER HABERLER