logo

reklam

Mehmet Akif Ersoy ve Düşündürdükleri


Prof.Dr. Zafer KARAER
ozyalvac@ozyalvac.com.tr

Milli şairimiz ve meslek büyüğümüz Mehmet Akif Ersoy’u doğumunun (20 Aralık 1873) 148., ölümünün (27 Aralık 1936) 85. yılında şükranla, minnetle, rahmetle, anıyor, aziz hatırası önünde saygıyla eğiliyorum. Mekanı cennet olsun! Mehmet Âkif Ersoy,ilk sivil Baytar (Veteriner Fakültesi) okulundan 1893 yılında birincilikle mezun olmuş; veteriner hekim olarak 20 yıl sahada, laboratuvarda ve üst düzey yönetim kadrolarında; yurt içi ve yurt dışında mesleği hakkıyla, başarıyla icra etmiştir.. Aynı zamanda bir edebiyatçı, bir şair, bir eğitimci, bir bilim insanı, bir üniversite hocası, bir vaaz hocası olan Mehmet Akif ERSOY, bütün bu kimliklerine, ittihat terakkici, kuva-yi milliyeci, asker, milletvekili, bürokrat, diplomat kimlikleri ile sporcu ve gazeteciliği de eklemiştir. Kimliklerinin gerektirdiği hizmetler ile, ülkenin en zor günleri olan, yüzbinlerce şehit kanının döküldüğü Trablusgarp, Balkan, Çanakkale savaşı yıllarında yıkılışı, parçalanışı ve sonra İstiklal savaşı ile yeniden diriliş, hatta yeniden doğuş sancılarının en şiddetli ağrılarla oluştuğu, 7 düvelle savaşıldığı misaki milli sınırlarının çizildiği dönemleri yaşamış, yazdığı şiirler ve yaptığı söyleşilerle, ülkenin yeniden yapılanmasında önemli rol oynamış milli kahramandır, milli şairdir. Tabii ki; istiklal ve istikbale giden yolda başyapıt eşsiz “İstiklâl Marşımız” olmak üzere olağan üstü “Çanakkale” “Bülbül”, “Hüsran”, “Zulmü Alkışlayamam”, Fatih ve Süleymaniye Kürsüsünde şiirleriyle ve özellikle “Asım” gibi gelecek üzerine nasihatlarıyla, Balıkesir, Kastamonu vaazları ile toplumu içinde bulunduğu zor günlerde uyarmış, bağımsızlık, hürriyet ve maneviyat duygularını aşılamış, millet olmanın önemini vurgulamış, kitlelerin birbirine kenetlenmesini sağlamıştır. Bundan dolayı “Milli Şair” unvanını almıştır. Bugünkü ve yarınki nesillerin vatan, bayrak, millet ve istiklal sevgisinin esin kaynağı olmuştur.

Mehmet Âkif Ersoy; hayatı, kişiliği ve eserleri ile çağını aşmış, fikirleri ile günümüze ulaşmış ve bize çağı yakalamamız için yüzlerce dize, söz bırakmış. Bunlardan; “Alınız ilmini garbın (BATI), alınız san’atını; Veriniz hem de mesainize son süratini. Çünkü kabil değil artık yaşamak bunlarsız; Çünkü milliyeti yok san’atın ilmin;” mısraları ile batıyı önemsiyor, ilim ve sanatta kayıtsız şartsız örnek alınması gerektiğini belirtiyor. Peki! Bugün gelinen noktada; garbın bilim ve sanatıyla, bizim bilim ve sanatımız arasında ne derecede benzerlik ve yakınlık var(!).. Yine “Sofuluk satıyorsun, elinde boy boy teşbih, Çevrende dalkavuklar; tapınır gibi, lâ-teşbih !(benzetme gibi olmasın!), Sarık cübbe ve şalvar; hepsi istismar, riya, Şekil yönünden sanki; Ömer’in devri, güya!.. Derdin davan sadece, hep nefsi saltanatın, Şimdilik putu sensin, tapılan menfaatin! Hey kukla kafalı adam, dinle sözümü tut, Bunların dilinde Hak; ama kalbi dolu put!.” dizeleriyle, dinde menfaat uğruna şeklen girilen yolun yanlışlığını vurgulayarak, adeta bugünlere sesleniyordu. Yine çok beğendiğim; “Geçmişten adam hisse kaparmış… Ne masal şey! Beş bin senelik kıssa yarım hisse mi verdi? “Tarih”i  “tekerrür”  diye tarif ediyorlar; Hiç ibret alınsaydı, tekerrür mü ederdi? Dizeleriyle tarihten tekerrür ettirmemek, tekrarlanmamak üzere ders alınması gerektiğini ifade ediyor.. Peki! bugüne kadar ülkemizde tarih genellikle hep tekerrür etmemiş midir?..

Aynı şekilde mesleğimiz ile ilgili olarak; Meslektaşımız Mehmet Âkif Ersoy “…Keşke zihninde kalaymış, ne kadar lazımmış; Beni dinler misin evlat? Yine kabilse çalış; Çünkü bir tecrübe etsen senin aklın da yatar, Bize insan hekiminden daha lazım baytar…” satırlarında görüldüğü gibi daha birçok eserinde ve mesleki faaliyetlerinde mesleğimizi yücelttiği görülür. Acaba bugün mesleğimiz adına gelinen noktada aynı övüncü, sağlayabiliyor muyuz?

Söyleyebiliyor muyuz? Maalesef! Bugün başta hekimliğimiz tartışılıyor, gerisi hikaye!.. Özellikle 1980 sonrası hem YÖK’le fakültelerde, hem de bakanlık teşkilatında yapılan yapısal değişikliklerle birlikte her geçen yıl mesleki itibarsızlaştırmamız artarak bugünlere gelinmiştir. Bugün ne bakanlıklarda ne YÖK’te, ne de hükümette hekim olarak esamemiz okunuyor.. Son günlerde internette hekimlik haklarımızı, tıp fakültesinde öğretim üyesi, covid aşısını yapan ekip başı veteriner hekim arkadaşımızın veteriner kimliği üzerinden aramak ise; başlı başına trajikomik bir durum.. Elbette aşı ile ilgili gelinen nokta gurur verici, arkadaşımızı tebrik ediyor, çalışmalarında başarılar diliyoruz. Oysa; 6343 sayılı Kanunla biz zaten HEKİMİZ!! Yapmamız gereken eğitim-öğretimde ve kamu meslek yapılanmalarında hekim olma yolunda kalıcı güncellemeler yapmak, reformist adımlar atmak!.. Bunlarla ilgili stratejileri 2000’li yılların başından itibaren her platformda konuştuk, yazılar yazdık ve özellikle  “Kendini Arayan Meslek Veteriner (Hekimlik)”, “Meslek Mahzun Ben Mahzun” gibi başlıklar altında defalarca yazdık,  ancak anlaşılmadık! Anlaşılmak istenmedik!.. Küsmedik, gücenmedik, çünkü ortada meslek vardı, mesleğe yapılmış haksızlıklar vardı, bu yüzden son bir defa daha vazifemi yapmak adına; tepeden tırnağa, eğitimden bakanlık yapılanmalarına dair tespitlerimi, kolay anlaşılması için sadeleştirerek Aralık 2019’da 12 Maddelik “MANİFESTOM” u açık ve net olarak yayımladım.. Merak edenler bakabilirler!! Manifestoya camiamızın yurt dışında bulunan temsilcilerinin onlarcası ile yurt içinde yüzlerce meslektaş destek verdi, sadece bazı tutucu, meslek şovenizmi yapan 1(BİR) elin parmak sayısını geçmeyecek kadar yurt içinden karşı çıkanın olması, manifestonun doğruluğunun işaretidir!.. Özellikle mesleğimizde hekimlik arayan samimi, art niyeti olmayan, mesleğini seven gerçek kişi ve tüzel kişilikli kurum ve kuruluşlar ile tabii ki bakanlık temsilcilerine “MANİFESTO”nun yol göstereceğine inanıyorum, manifesto 4 Aralık 2019 tarihli Facebook sayfamda ve Ankara Üniversitesi Veteriner Fakültesi facebook sayfasında paylaşımı var; uğraşmam diyenlerin, istemeleri halinde adresine gönderebilirim!..

Gelelim; Bu büyük insan, milli şairimiz, çok değerli meslektaşımıza, bütün kazandırdıklarına karşı, ülke olarak, meslektaşları olarak ne yapıyoruz? Hak ettiği değeri, hak ettiği şekilde veriyor muyuz? Tartışılır! Kamuoyunda doğum ve ölüm yıl dönümlerinde, dozu her yıl, farklı söylentilerle düşürülmeye çalışılan, cılız ses getirmeyen etkinliklerle, anılmış olmak için yapılan törenler.. Bu senede bugüne kadar etkin bir anma töreni yapılmadığını görüyorum, yarın ve yarınlar için de ümitli değilim. Bakalım!! ilerleyen yıllarda nelere şahit olacağız. İşte üzerinden mesleki değer kazanacağımız kişiye verdiğimiz değer. Oysa etkinlikler gerçekten kitlelerde ses getiren ölçüde yapılsa; toplumda hem milli duygular, hem de mesleğimiz değer ve itibar kazanacaktır!..

Demek ki değer vereceklerimize hak ettiği değeri vermediğimiz için mesleki değerimizi arar olmuşuz!

Selam, sevgi ve saygılarımla…

Prof.Dr.Zafer KARAER

NOT: Her yıl 20-27 Aralık tarihleri arası Mehmet Akif Haftası olabilir. Hayatı sinema veya dizi olabilir. (Her yıl yazacağım)

Etiketler: »
Share

Yorum yapabilmek için Giriş yapın.

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER KÖŞE YAZILARI

  • BÜYÜK BAŞKOMUTAN, BÜYÜK TAARRUZ, BÜYÜK ZAFER…

    30 Ağustos 2024 Köşe Yazıları, Tüm Manşetler

    İkinci Viyana kuşatmasından (1683) tam 238 yıl sonra ilk defa Sakarya Meydan Muharebesinde toprak kaybedilmemiş, 22 gün 22 gece (23 Ağustos-13 Eylül) süren “HATTI MÜDAFAA YOKTUR, SATHI MÜDAFAA VARDIR. O SATIH BÜTÜN VATANDIR anlayışıyla gerçekleştirilen SAKARYA meydan savaşında kanlı çarpışmaların ardından durdurulan düşman, Sakarya Nehrinin batısına püskürtülmüş ve bağımsızlık yolunda en önemli adım atılmıştır, düşman ordusunu tamamen yurttan atmak amacıyla bir yıl kadar süren hazırlık döneminden sonra, 26 Ağustos 1922'de Başkomutan Mustafa Kem...
  • SOKAKTAN MECLİSE BÖYLE NEREYE?..

    24 Ağustos 2024 Köşe Yazıları, Tüm Manşetler

    O gün sabah erken kalktım. Hava sakindi. Üç gündür dağdan esen sert ve şiddetli, aynı zamanda sıcak rüzgâr dinmişti. Denize gidebilirdim. Mayomu giydim ve yaklaşık 600 metre uzaklıktaki denize hızlı adımlarla kısa sürede ulaştım. Yaklaşık 1 saat deniz kenarında yürüyüş ve yüzmeden sonra biraz yorgun vaziyette dönüş yolunda, bahçesinde etrafı temizleyen 50-55 yaşlarında zaman zaman ayak üstü sohbet ettiğim Hakan’a rastladım. Kendisi mühendisti, zamanında İstanbul da şirketleri ve iyi bir hayatı olmuş, ancak hayatın acımasız yanlarını da yaşam...
  • Kırım – Kongo Kanamalı Ateşi; Keneler ve Düşündürdükleri

    30 Nisan 2024 Köşe Yazıları, Tüm Manşetler

    İçinde bulunduğumuz ay itibarıyla havaların ısınması, yağmurların yağması ile birlikte, bahçe, tarla işleri ile birlikte KENE MEVSİMİNİNİN de başlaması, dolayısıyla Kırım-Kongo Kanamalı Ateşi hastalığı ve insanlarda ölümlerin görülmesi söz konusu olabileceğinden, EMEKLİ DE olsam, sorumluluk bilinciyle yıllardır yaptığımız uyarıları, yapılması gerekenleri; YETKİLİLERE, ETKİLENENLERE bir kez daha hatırlatmak istedim.. Ülkemizde 2002 yılında Kırım-Kongo Kanamalı Ateşi ile gündeme oturan, popüler olan ve 7’den 70’e herkesin tanıdığı keneler, biz...
  • ANTİOKHEİALI YAŞLI KADIN

    25 Nisan 2024 Köşe Yazıları, Kültür Sanat, Tüm Manşetler

    Üçüncü cemre düştüğünde, karlar erimeye başlamıştı. Kentin sokaklarında eriyen karların suları, bulanık bir şekilde akmaktaydı. Bir zamanlar düzgün taş döşeli olan sokaklar artık bütün özelliğini kaybetmiş, kanalizasyon sistemi tıkanmış, sular caddenin yüzeyinde sessizce akmaya başlamıştı. Bahar güneşinin sıcaklığı kendini iyice hissettirirken, yaşlı kadın kahvaltısını yapmış, mutfağın penceresinden güneşin ışıklarını izleyerek, derin düşüncelere dalmıştı. On üç yaşında evlenip geldiği bu evde geçirmiş olduğu günlerin hayaline dalmıştı ki, hizm...