Son Dakika
İnsanları daha verimli çalıştırmanın ya da devletine, toplumuna daha bağlı kılmanın temelinde, onları bu konuda etkilemek ve inandırmak yatmaktadır. Kişi, gereğine inandığı bir işi daha özverili yapabilmektedir.
Yöneticiler, çalışanları birer işçi gözüyle görüp, onların çalışmalarını ödül ve ceza yetkileri ile değerlendirdikleri sürece verim kısmen ve kısa süreli olarak artacak; bu güç ortadan kalktığında ise, verimlilik tekrar eski düzeyine düşecektir. Kamu yönetimi açısından da, yönettiği toplumu ya da kurumu, sadece mevzuat ve mevzuatın verdiği güçle yönetmeye çalışan yöneticiler, uzun vadede çok başarılı olamayacaklardır. Halbuki yaptığı işe inanan insanlar, üzerlerinde hiçbir baskı olmadığında, her gün yaptıkları işi daha verimli nasıl yapabileceklerini araştırmaktadırlar, liderine inanan toplumlarda gerekirse ölüme bile gözünü kırpmadan yürüyebilmektedirler.
İşte, insanları etkileyerek hedefe yöneltme ve gönülden çalıştırma bir liderlik maharetidir.
Günümüzde yöneticilerin bir kısmı, bu gerekli özellikleri gösterememektedirler. Bunun içindir ki, bugünün işletmelerinde bir yöneticinin, yönetim faaliyetini yürütecek kadar yönetici; insanların gönülden çalışmalarını sağlayacak kadar bir lider olması gerekmektedir. Dolayısıyla, örgütler ve toplumlar, gün geçtikçe yönetici-lidere daha fazla ihtiyaç duymakta ve sistemler mevcut yöneticilerine liderlik potansiyeli kazandırabilmek için onlara liderlik eğitimi aldırma zarureti hissetmektedirler.
Mustafa Kemal Atatürk, liderlik üzerine yapılan çalışmalarda her zaman verilebilecek en parlak örneklerden biridir. O’nun ayırt edici özelliği sadece, iyi bir komutan olması değil; eğitimsiz ve hedefsiz bir toplumu, ulus bilinci içerisinde çağdaş medeniyet seviyesinin üzerine hedefleyebilmesindedir.
Liderlik Kavramı Ve Liderlik-Yöneticilik Ayrımı
İnsanlar yaradılışlarından günümüze kadar toplu halde yaşamışlardır. İnsanlar için topluluk halinde yaşamak, kaçınılmaz bir mecburiyettir. İnsanların tek başına ihtiyaçlarını karşılayamadıkları da sosyal bir gerçektir. İnsan hem kendini korumak, hem de diğer ihtiyaçlarını karşılayabilmek için diğer insanların yardımına muhtaçtır. Aksi takdirde insanın hayatını sürdürmesi mümkün değildir.
Toplum halinde yaşayan insanların, hem kendi aralarındaki düzeni, hem de diğer toplumlarla aralarındaki düzeni sağlayacak bir düzenleyiciye ihtiyaçları vardır. Bu düzenleyici insanlardan biri olmalıdır. Hepsine baskın gelen, bilgisi ve becerisiyle hepsi üzerinde otorite oluşturan bir düzenleyici olmalıdır. İşte bu düzenleyiciler, toplumlara yön veren liderlerdir.
Literatürde liderlik, stratejik yetenekleri, gücü etkili bir şekilde kullanma ve organizasyonun hedeflerine ulaşmayı etkileme kabiliyeti; bir işi doğru yapmak değil, doğru işi doğru yapmak; bir grup insanı belirli amaçlar etrafında toplayabilme ve bu amaçları gerçekleştirebilmek için onları harekete geçirme yetenek ve bilgilerinin toplamı; karar vermek, engellerin üstesinden gelmek ve diğerlerinin pes ettikleri noktada onları tekrar denemek konusunda ikna etme yeteneği; bir vizyon yaratma, bu vizyon doğrultusunda örgütü harekete geçirme ve yeni eğilimlerin sürekliliğini sağlamak için, politik, kültürel sistemleri değiştirmek yoluyla, örgütü yeni eğilimlerin gereklerine göre düzenleme süreci; bir özellikte çok iyi olmak değil, tüm özelliklerin toplamında çok iyi olmak ve karizmasıyla bu özellikleri kendisine özgü bir şekilde bütünleştirmek; paylaşılan, ortak bir hedefe doğru grubun aktivitelerini içtenlik, gönüllülük ve heyecanla yönlendirmek olarak tanımlanmaktadır.
Tamer Koçel, liderliği ele alırken önderlik kavramını kullanıyor ve şöyle tanımlıyor:
“Önderlik, belli şartlar altında, belirli kişisel veya grup amaçlarını gerçekleştirmek üzere, bir kimsenin başkalarının faaliyetlerini etkilemesi ve yönlendirmesi süreci olarak tanımlanabilir.
Önder ise, başkalarını belirli bir amaç doğrultusunda davranmaya sevk eden, etkileyen kişidir. Veya bir grup insanın, kendi kişisel ve grup amaçlarını gerçekleştirmek üzere takip ettikleri, emir ve talimatı doğrultusunda davrandıkları kişi önderdir.
Örgüt içinde yöneticiler; planlama, organize etme ve kontrol görevlerini yaparlar. Liderler ise; yön tayin ederek, insanları güçlendirip motive ederek işlerini gönülden yapmalarını sağlarlar.
Yöneticiler; minimum risk alırlar, fırsatları kabul ederler, sorumluluk alırlar ve statükoyu korurlar. Liderler ise; hesaplı risk alırlar, fırsat yaratırlar, sorumluluğu ararlar ve değişim taraftarıdırlar. Bunlar liderlik ile yöneticilik arasındaki bariz farklılıklardır.
Ayrıca yapılan orijinal bir ayırımda, yöneticilerin fonksiyonlarının, “İşi doğru yaptırmak” (doing things right), liderlerin ise “doğru işi yaptırmak” (doing the right things) olduğu vurgulanmaktadır.
Türklerde Lider ve Liderlik Geleneği
Türk kültüründe lider ve liderlik önemli ve çoğu kez kutsallıkla bağdaştırılan bir noktaya oturtulmuştur.
Aşağı yukarı cumhuriyet dönemine kadar hemen her Türk devletinde görülen eğilim; devleti yöneten hükümdar, padişah, sultan, han ya da hakana, Tanrı’nın buyruklarının yerine getirilmesinde, yeryüzünün temsilcisi sıfatıyla yaklaşmak olmuştur. O nedenle, Türkler’de lidere sadakat, çoğu kez Tanrı’ya sadakatle birleştirilmiştir.
Bahattin Ergezer’e göre, Türkler’in ilk fatih atası, bütün milli nizam ve müesseselerin kurucusu sayılan Mete’nin ilk çıkış noktası Orta Asya’da kendisine kut verilmiş bir hanedandır. Hanedanın nasıl oluştuğu meselesine gelince, bazı ailelere Allah kut vermiştir ki, bu inanış tarih boyunca mevcuttur. Buradan, Türkler’in göğün ve yerin üstünde olan, tek ve güçlü bir Tanrı’ya inandıkları ve Türk kağanının göğün altındaki bütün ülkelerin tek bir hükümdarı gibi düşünüldüğü anlaşılmaktadır. Yine Ergezer’in aktardığına göre, Türk kağanı, “Göğün yerdeki bir temsilcisi” gibidir. Türkler’e göre kendi kağanları, Tanrı’nın elçisi idi.
Ancak, liderliğin tek dayanağı dinsel kaynak da değildi. Memiş’e göre ise, Göktürkler zamanında “bilge” ve “bilgi sahibi olma”, Türk kağanlarının başta gelen ve hiçbir zaman önemini kaybetmeyen özellikleriydi. Ancak, sadece kağanların bilgili olmaları yeterli değildi. Onların etrafındaki büyük memurların ve komutanların da bilge olmaları şarttı.
Türk hükümdarları; devlet ve topluluk hayatında, “devleti devlet yapan, hakanı başarılı kılan halkın, adalet içinde hukukunu gözetmekle” yükümlüdür. Millet, devlet başkanına itaat edecektir, fakat hakanın da halka karşı vazifeleri vardır.
Hükümdarın bir diğer vazifesi de; töreyi düzenleyip tatbik ederek mali istikrarı, dirlik ve düzenliği sağlamak, adaleti temin etmektir. Türk düşüncesine göre, yüzbinlerce veya milyonlarca insanan canı ve mali kendine emanet edilen kişi, Tanrı’nın sevgisine mahzar olarak kitleleri idare etmek hak ve yetkisini Tanrı’dan almıştır. Yani, eski Türk devletinde hükümranlık anlayışı “karizmatik” temele dayanmaktadır.
Yani, eski Türkler’deki lider ve liderlik anlayışı otoriter davranış biçimine ve karizmatik liderlik teorisine dayanmaktaydı.
Eski Türkler’deki liderlerin bilge olması hakkındaki anlayışları, Selçuklu ve Osmanlı devirlerinde de devam etti.
Hükümdarlar, oğullarına ve kızlarına özel bir öğretim ve eğitim uyguladılar. Bilginler, öğrencileri olan şehzadelere devrin geçerli olan dillerini öğretiyor, sanat ve bilimler hakkında bilgi veriyorlardı. Belli bir yaşa gelen şehzadeler ise ülkenin belli bir yerine yönetici olarak gönderiliyorlardı.
Ergezer, Türk liderleriyle ilgili önemli bir olguya da dikkat çekerek, ilk çağlardan itibaren devlet başkanının “baba” addedilmesi anlayışının, bugüne gelen “devlet baba” anlayışına yol açtığını belirtmekte; bu durumun Türk liderleri ile halkı arasındaki duygusal bağın oluşumunu sağladığını vurgulamaktadır. Yani, otoriter davranış biçimine sahip karizmatik liderlerin, babacan rolle donatıldığına dikkat çekmektedir.
Ekrem Memiş, Türkler’de liderlerin kişiliklerinde 4 önemli nitelik olduğunu belirtmiştir. Bunlar; 1. Kültür, 2. Mantık, 3. Erdem, 4. Cesaret’tir.
Türk devlet yönetiminde ve sosyal yaşamında önemli bir olgu da; meşveret usulü, yani önemli kararların alınmasına ilişkin olarak uygulanan katılmalı yönetimdi.
Türk sosyal yaşamının geleneğindeki liderlerde de aranan nitelikler, devleti yönetenlerle benzeşmekteydi.
Liderlik için, takipçilere karşı eli açık, yürekli, mert ve bilgili olmak aranan niteliklerdi.
Devlet yöneticileri için, lider olabilmek bakımından soy mensubu olmak gerekli iken, Türk toplumlarında ne soya, ne de sınıfa dayalı bir kısıtlama bulunmamaktaydı.
Devletin lideri olabilmek için gerekli olan hükümdar ailesinin soyundan gelme geleneğini, Mustafa Kemal ATATÜRK yıkmıştır.
Özet olarak, Türkler’de Lider ve Liderlik anlayışında birkaç belli nokta ön plana çıkmaktadır:
Otoriter lider davranışı, karizmatik liderlik, ilişkisel liderlik, babacan liderlik, katılımcı liderlik, emir verici liderlik gibi özellikler ön plana çıkmaktadır.
Türkler, tarihteki en önemli organizasyoncu ve liderlik özelliklerine sahip olmuşlardır. Tarihte 16 farklı devlet kurmaları, her çöküşten sonra ayağa kalkabilme dinamiğine sahip olmaları, bu konuda önemli bir gösterge olarak sayılabilmektedir.
Mustafa Kemal ATATÜRK’ün kendinden önceki liderler gibi, yeni bir devletin doğuşundaki liderlik rolü bunun en son kanıtıdır.
Atatürk ve Liderlik Özellikleri
Mustafa Kemal ATATÜRK, tarihteki en önemli lider örneklerinin başında gelmektedir. Bu bakımdan, liderlikle ilgili olarak yapılan tüm çalışmalar için önemli bir kaynaklık etmesi bir tesadüf değildir.
Mustafa Kemal ATATÜRK ve Liderlik üzerine konuşmak ya da yazmak gerektiğinde, bütüncül ve kompleks bir bakış açısına ve metodolojiye ihtiyaç vardır. Çünkü, Mustafa Kemal ATATÜRK, yaşamı boyunca farklı liderlik yaklaşımlarının ve sınıflandırmalarının bir çoğuna uyan bir lider özelliği taşımıştır. Bu nedenle, Mustafa Kemal ATATÜRK’ün liderlik özelliklerini ele alırken, bu farklı yaklaşımlar açısından değerlendirme yapmak gerekmektedir. Zaten, ATATÜRK konusunda yapılan araştırmalarda da bu eğilim net bir şekilde görülmektedir.
Kaynaklara bakıldığında, Mustafa Kemal ATATÜRK’ün karizmatik, dönüştürücü, entelektüel, otoriter, demokratik özelliklerinin olduğunu ortaya koyan çok sayıda çalışma bulunmaktadır.
Mustafa Kemal ATATÜRK’ün liderlik özelliklerine ilişkin yapılan çalışmalarda, ona ilişkin tek bir liderlik türü tanımlamasından ziyade, farklı liderlik yönlerine sahip olduğu tespit edilmiştir. Burada, bunların yanlışlığı veya doğruluğunu araştırmaktan ziyade, sadece bunların aktarılması daha doğru bir yaklaşım olacaktır.
Karizmatik Lider ATATÜRK
Karizma ve karizmatik liderlik yukarıda izah edilmeye çalışılmıştı. Burada bu açıklamalara ek olarak şunları belirtmemiz uygun olacaktır. Karizma kavramı Max Weber tarafından, “ilahi lütuf” veya “ilahi hediye” anlamında kullanılmıştır. Weber bu kavramı izleyicilerin, liderlerinin kalite ve özelliklerine olan inanç ve güvenlerinden dolayı onu bir mecburiyet ve ihtiyaç sonucu izledikleri anlamında kullanmıştır.
Weber’e göre karizmatik liderlerin hareketleri ilham verici, heyecanlandırıcı ve olağanüstü coşkulu olduğu için topluluk duyguları ve dostluk etme inancının gelişmesini tetiklemektedir. Dolayısıyla Weber’e göre karizma terimi bir kişinin olağanüstü özelliklerinden ve doğaüstü güçlerinden kaynaklanmaktadır.
Weber’in karizmatik liderlikle ilgili görüşlerini aşağıdaki beş unsurla özetlemek mümkündür:
(1) lider olağanüstü ilahi hediyelerle donatılmıştır,
(2) karizmatik liderin ortaya çıkışı bir sosyal kriz durumunun varlığını gerektirmektedir,
(3) karizmatik liderler krizlere radikal çözümler önermektedirler,
(4) liderin olağanüstü güçleri izleyicilerin sadakatini doğurmaktadır ve
(5) liderin olağanüstü yetenekleri ile elde edilen başarı, bağlılığı ve sadakati artırmakta ve/veya devam ettirmektedir.
Bu açılardan bakıldığı zaman, Mustafa Kemal ATATÜRK’ün çocukluğundan itibaren lider kişiliğinin oluşumuna yol açan etkenler, Osmanlı’nın çöküşüyle oluşan kriz ortamında topluma yön verecek donanımları ona sunmuştur.
Zekası, aldığı eğitim, geniş görüşlülüğü, vizyonerliği, çöken bir devleti yeniden canlandırmada karizmatikliğine önemli katkılarda bulunmuştur.
ATATÜRK, yerinde ve zamanında karar veren, vatan ve milet menfaatinin önde olduğu acil durumlarda insiyatifini kullanarak kendi başına karar verirken, bu tür durumlar dışında ise fikir alışverişine yönelik bir yönetim şekli izleyen, doğuştan sahip olduğu liderlik becerilerini daha sonra aldığı eğitimlerle geliştirmiş ve her insana nasip olmayan bu karizmatik liderlik vasıflarını ülke yönetiminde en iyi şekilde kullanmış bir liderdi.
Turgay Ergun’a göre, ATATÜRK’ün karizmatik özellikleri çocukluk döneminin, yaşadığı toplumsal koşulların içinde biçimlenmiş olmalıdır.
Mustafa Kemal’in yaşamındaki ilk önemli olay, askeri okula girmesi ise, ikincisi de Namık Kemal’den esinlenerek kazandığı yurtseverlik ve özgürlük gibi tutkular olmuştur diyebiliriz.
Bu duygular Osmanlı Devleti’nin çürümüş, kokuşmuş ve gün günden eriyen varlığı içinde güçlenmiş, onun harbiye ve kurmaylık eğitimi yıllarında da sürmüş, bütün yaşamını etkilemiştir.
Ali Arslan, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundaki dönüşüme halkın rızasının sağlanmasında ATATÜRK’ün cesaretinin ve karizmatikliğinin büyük rolü olduğunu savunur: “Bir lider düşünün ki, yüzyıllardan beridir sürüp giden ve toplumun ta derinliklerine kök salmış, toplum hayatının ayrılmaz bir parçası haline gelmiş olan koyu bir siyasi taassubiyete ve gelenekselciliğe karşı savaş açmış olsun. Mustafa Kemal’in mücadelesi işte böylesi bir mücadeledir. O, bütün bu zorlukların üstesinden gelip, önüne çıkacak çetin engelleri aşabilecek hem cesarete ve güce hem de karizmaya sahipti.”
Baran Dural’a göre, gerçek anlamda lider olan kişinin mutlaka tarihin seyrini, zamanın akışını tersine çevirmesi gerekmektedir. Mustafa Kemal ATATÜRK, tüm bunları başararak, toplumunu içinde bulunduğu kısır döngüden çıkarmış, yanı başında kendisiyle beraber çalışan arkadaşlarının bile akıllarının alamadığı cesur adımlar atmış dünyanın sayılı liderlerinden birisidir.
Yüzyıllarca saltanat ve dine dayalı bir yönetim biçiminden başka bir devlet yönetimi şekli görmeyen, millet olmaktan çıkıp, kendini Müslüman ve Osmanlı hisseden bir milleti; temeli demokrasi olan Cumhuriyet idaresine ve temeli Türklük olan millet bilincine kavuşturma yolunda, Mustafa Kemal ATATÜRK’ün en büyük silahı karizmatik kişiliği ve liderliği olmuştur.
Meclisi kurarken, bütün milleti, gerek Osmanlı yönetimine, gerekse düvel-i muazzamaya karşı sonu bilinmeyen bir savaşa yönlendirirken, laik yasaları çıkarırken, cumhuriyeti kurarken, saltanatı-hilafeti kaldırırken, birer birer yeni değişimleri sosyal, siyasal ve kültürel alanda gerçekleştirirken, kamuoyunun rızasını ve katılımını sağlamada büyük ölçüde bu liderlik özelliği etkili olmuştur. (Devamı haftaya)
Etiketler: Atatürk » Dr.Öğr.Üyesi Bülent Özgül » Liderlik » ÖzyalvaçYorum yapabilmek için Giriş yapın.
BENZER HABERLER