logo

reklam

KORONA VE BİZ


admin
ozyalvac@hotmail.com

Hayatımıza son birkaç ay içerisinde giren korona neleri değiştirdi ya da değiştirebildi? Herkes bu beladan aynı düzeyde mi etkilendi? Kimileri bunu çok ciddiye alırken, kimileri de umursamaz bir tavır içerisinde mi? Bu dünyanın başına bilinçli olarak sarılmış bir bela mıdır? Ya da insanlığın umursamaz tavırları sonucunda doğanın bizlere karşı bir intikamı mıdır? Bu sorulara muhakkak herkesin kendine göre bir yorumu ve cevabı olabilir. Ancak benim gözlemlediğim en önemli şey, koronaya özellikle de sosyal mesafeye (alana) karşı toplumda önemli bir duyarlılık farklılığı olduğudur. Koronayla birlikte sıkça duyar olduğumuz sosyal alan (mesafe) kavramı da aslında yeni birşey değildir. Özellikle iletişim, sosyoloji, sosyal-psikoloji gibi alanlarda sıkça dile getirilmekte, anlatılmaktadır.

Kişilerarası ilişkilerde alan kavramı ilk kez 1966 yılında Edward T. Hall tarafından tanımlanmış ve 4 grupta toplanmıştır. Bunlardan ilki “mahrem alan”dır. Mahrem alan ten temasından 45 cm’ye kadar bir uzaklığı ifade eder ve bu alana anne-baba, eş, çocuk gibi en yakınlarımızın girmesine izin veririz. İkincisi “kişisel alan”dır. Bedenimize 45 cm ile 120 cm arasındaki bir uzaklığı ifade eder. Bu alana da kendimize yakın gördüğümüz dost ve arkadaşlarımızın girmesine izin veririz. Üçüncüsü “sosyal alan”dır. Bedenimize 120 cm ile 2 metre arasındaki bir uzaklığı ifade eder. Bu alana nezaket alanı da diyebiliriz. İlk defa tanıştığımız, az tanıdığımız ya da toplum içindeki faaliyetlerimiz gereği temas kurmak zorunda kaldığımız kişiler bu alana girebilmektedir. Marketteki kasadar, bankadaki veznedar, pazardaki satıcı, mağazadaki tezgahtar bu kişilere örnek verilebilir. Dördüncüsü de “kamusal alan”dır. Bedenimize 2 metreden daha uzak ve herkese açık olan bir alandır. Genel olarak bu alanda tanımadığımız kişiler yer almaktadır.

Bugün korona nedeniyle sosyal mesafeden kastedilen de aslında “sosyal alan”dır. Bir başka ifadeyle insanlar arasındaki 120 cm-2 metrelik mesafenin korona virüs nedeniyle korunmasına dikkat çekilmektedir. Ancak konunun bir eğitim ve kültür meselesi boyutu olduğu da unutulmamalıdır. Çevrenizde bırakınız sosyal mesafeyi, kişisel hatta mahrem alanınızı bile umursamayan insanlar görmeniz çok da uzak değildir. Markette kasa kuyruğunda neredeyse sırtınıza çıkan, pazarda umursamazca siz kaçtıkça dibinize dibinize sokulan, ATM’de sizinle beraber para çekecek kadar ensenizde soluyan, otobüste yakın akrabanızdan daha yakınmış gibi yanınıza gerilircesine oturup telefonla bağıra bağıra özelini konuşan kişiler görmek şaşırtıcı değildir. O halde üç beş aylık geçmişi olan bir vürüsün mahrem, mesafe ve insan hakkı tanımayan bencillere kısa sürede etkin ve etkili bir tesiri olabilir mi? Bunun cevabını vermek zor. Ancak bir dizi kültürümüze bakmak belki buna ışık tutabilir.

Örneğin trafik kültürümüze bakalım. Aracınızın dibine kadar yaklaşıp aslında sizi, mahrem alanınızı taciz ettiğinin farkında olmayan sürücüler şaşırtıcı mıdır? Sarı ışık yanar yanmaz korna basan sürücüler görmek çok zor bir olasılık mıdır? Yaya geçitlerinde önceliğin yayada olduğu bir döneme geçilmişken, gönül rahatlığıyla yaya geçidine adım atabilir misiniz? Ya da çöp kültürümüze bakalım. Bırakınız geri dönüşüm kutularını, çöplerimizi üç beş adım ileriye gidip çöp kutusuna atmakta yeterince duyarlı mıyız? Çöplerimizin komşularımıza, diğer insanlara ve doğaya zarar vermemesi noktasında gereken hassasiyeti göstermekte miyiz? Oysaki çöp de, trafik de yeni bir olgu değildir. Çöp insanlık tarihi kadar kadar eskidir desek abartmış olmayız. Aynı şekilde trafik de yeni bir olgu değildir. İlk otomobilin icadı 1800’lü yıllara, Osmanlı topraklarına gelişi de 1900’lü yılların başına kadar gitmektedir. Çöple de, trafikle de yeni tanışmış değiliz. Ancak hala çözemediğimiz, kendimize özgü bir anlayış ve algılayış biçimimiz olduğu da açıktır. O halde mesele şurada üç beş aylık geçmişi olan korona mıdır? Yoksa bencillikten öte insan, canlı ve doğa odaklı bir saygı kültürünü tam anlamıyla özümseyememek midir?

Etiketler: »
Share

Yorum yapabilmek için Giriş yapın.

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER KÖŞE YAZILARI

  • BÜYÜK BAŞKOMUTAN, BÜYÜK TAARRUZ, BÜYÜK ZAFER…

    30 Ağustos 2024 Köşe Yazıları, Tüm Manşetler

    İkinci Viyana kuşatmasından (1683) tam 238 yıl sonra ilk defa Sakarya Meydan Muharebesinde toprak kaybedilmemiş, 22 gün 22 gece (23 Ağustos-13 Eylül) süren “HATTI MÜDAFAA YOKTUR, SATHI MÜDAFAA VARDIR. O SATIH BÜTÜN VATANDIR anlayışıyla gerçekleştirilen SAKARYA meydan savaşında kanlı çarpışmaların ardından durdurulan düşman, Sakarya Nehrinin batısına püskürtülmüş ve bağımsızlık yolunda en önemli adım atılmıştır, düşman ordusunu tamamen yurttan atmak amacıyla bir yıl kadar süren hazırlık döneminden sonra, 26 Ağustos 1922'de Başkomutan Mustafa Kem...
  • SOKAKTAN MECLİSE BÖYLE NEREYE?..

    24 Ağustos 2024 Köşe Yazıları, Tüm Manşetler

    O gün sabah erken kalktım. Hava sakindi. Üç gündür dağdan esen sert ve şiddetli, aynı zamanda sıcak rüzgâr dinmişti. Denize gidebilirdim. Mayomu giydim ve yaklaşık 600 metre uzaklıktaki denize hızlı adımlarla kısa sürede ulaştım. Yaklaşık 1 saat deniz kenarında yürüyüş ve yüzmeden sonra biraz yorgun vaziyette dönüş yolunda, bahçesinde etrafı temizleyen 50-55 yaşlarında zaman zaman ayak üstü sohbet ettiğim Hakan’a rastladım. Kendisi mühendisti, zamanında İstanbul da şirketleri ve iyi bir hayatı olmuş, ancak hayatın acımasız yanlarını da yaşam...
  • Kırım – Kongo Kanamalı Ateşi; Keneler ve Düşündürdükleri

    30 Nisan 2024 Köşe Yazıları, Tüm Manşetler

    İçinde bulunduğumuz ay itibarıyla havaların ısınması, yağmurların yağması ile birlikte, bahçe, tarla işleri ile birlikte KENE MEVSİMİNİNİN de başlaması, dolayısıyla Kırım-Kongo Kanamalı Ateşi hastalığı ve insanlarda ölümlerin görülmesi söz konusu olabileceğinden, EMEKLİ DE olsam, sorumluluk bilinciyle yıllardır yaptığımız uyarıları, yapılması gerekenleri; YETKİLİLERE, ETKİLENENLERE bir kez daha hatırlatmak istedim.. Ülkemizde 2002 yılında Kırım-Kongo Kanamalı Ateşi ile gündeme oturan, popüler olan ve 7’den 70’e herkesin tanıdığı keneler, biz...
  • ANTİOKHEİALI YAŞLI KADIN

    25 Nisan 2024 Köşe Yazıları, Kültür Sanat, Tüm Manşetler

    Üçüncü cemre düştüğünde, karlar erimeye başlamıştı. Kentin sokaklarında eriyen karların suları, bulanık bir şekilde akmaktaydı. Bir zamanlar düzgün taş döşeli olan sokaklar artık bütün özelliğini kaybetmiş, kanalizasyon sistemi tıkanmış, sular caddenin yüzeyinde sessizce akmaya başlamıştı. Bahar güneşinin sıcaklığı kendini iyice hissettirirken, yaşlı kadın kahvaltısını yapmış, mutfağın penceresinden güneşin ışıklarını izleyerek, derin düşüncelere dalmıştı. On üç yaşında evlenip geldiği bu evde geçirmiş olduğu günlerin hayaline dalmıştı ki, hizm...