Son Dakika
Güne yürüyüşle başlarım.
Dün sabah yürümedim.
Cam kenarındaki çalışma masama oturdum, karın yağışını izledim.
Dışarıda çocuklar çığlık çığlığa koşturuyor, kartopu oynuyor, kardan adam yapıyorlar.
Kaç kıştır böyle kara hasret kalmıştık.
Hele bu yıl, kardan kıştan tamamen umudumuzu kesmiştik.
Daha bir hafta önce 24-25 dereceyi görmemiş miydik?
Gömlekle dolaşan biz değil miydik?
Sanki ocak ayını değil, mayısı haziranı yaşıyorduk.
Ve şimdi Türkiye kar altında.
******
Gazeteciliğin klasik öğretisidir…
Gazeteciliğe başlayan gençlere, neyin haber neyin haber olmadığını anlatmak için, “Köpek insanı ısırırsa haber değildir, insan köpeği ısırırsa haberdir” denir.
“İnsanın köpeği ısırması” sloganı, “çarpıcı haber yapmada” şaşmaz bir ölçüdür.
Bu öğreti çerçevesinde, yazın ortasında kar yağması, önemli bir haberdir.
Ama şimdi dünya o kadar garipleşti, mevsimler o kadar ters yüz oldu ki, kışın ortasında kar yağmasını “önemli haber” olarak vermeye başladık.
Kar, iki gündür gazete, radyo ve televizyonlarda birinci haber.
Bence artık “İnsanın köpeği ısırması” sloganı, geçerliliğini kaybetti.
Çocukluğumun kışları
İtiraf edeyim…
Her geçen yıl eski kışlara, lapa lapa yağan ve günlerce kalkmayan kara özlemim artıyor.
Zorluk, sıkıntı, kıtlık da olsa, çocukluğumun kışlarını özlüyorum.
Isparta’nın Yalvaç İlçesi’nde geçen kış günlerini…
Kasım başında yağan kar, mart sonuna kadar kalkmazdı.
Tipi şeklinde yağar, bizim oranın tabiriyle, girmediği “kovuk” bırakmazdı.
Rüzgârın uğuldaması, bazen imdat çığlığını, bazen ise gamlı bir türküyü andırırdı.
Susmak bilmezdi.
Geceleri uyuyamazdık.
Çoğu kez yorganı başımıza çekmek zorunda kalırdık rüzgârın sesini duymamak için.
Evler sobalı…
Odun, kömür, talaş yakardık…
Kalorifer nedir bilmezdik ki mukayese edelim.
Sacdan soba…
Dökme soba…
Kuzine…
Hatırlıyorum…
Kuzinenin Yalvaç’ta kullanılmaya başlaması, büyük ses getirmişti.
Hem ısıtıyor…
Hem yemek pişiriyor…
Hem de börek…
Kuzinenin fırın kısmında patates közlemeye bayılırdık.
Gece geç saatlerde sobanın ısısı azalırdı.
Evin büyükleri sabah namazına kalktığında, sobayı tekrar yakarlardı.
Soba üstündeki çaydanlığın mır mır sesleriyle uyanırdık.
O yer sofrasının tadına doyum olmazdı.
Annemin mahalle fırınında pişirdiği ekmek…
Hamursuz…
Ailemizin üretimi peynir, yoğurt, yumurta ve pekmez…
Hafta sonları, kahvaltı menüsü farklı olurdu.
Özellikle kış aylarında…
Keşkek yenir veya bulamaç çorbası içilirdi.
Keşkek, mahalle fırınlarında pişirilirdi.
Özel çömlekler içine keşkeklik malzemeleri konur, cumartesi akşamları, en yakın mahalle fırınına götürülürdü.
Fırıncı, çömlekleri fırının içine özenle yerleştirir, fırının ağzını taş kapakla kapar, etrafını çamurla sıvardı.
Keşkekler, fırının doğal ısısında sabaha kadar pişerdi.
Sabah, fırının kapağı açılır, çömlekler sahipleri tarafından alınıp, eski çarşaflara sarılarak eve götürülürdü.
Aile fertleri, yer sofrasının etrafında, keşkeğin gelmesini heyecanla beklerdi.
Keşkek, ortaya konan büyük bir kabın içine boşaltılırdı.
Fırında 8-9 saatte pişen o keşkeğin tadına doyum olmazdı.
Yalvaç’ta çoğu aile bu geleneği hâlâ sürdürüyor.
*******
Soğuk karlı günlerde camlarda desenler oluşurdu.
Genelde pencereye en yakın ağaçların desenleri camda çıkardı.
Dışarı baktığımızda, saçaklardan aşağı uzanan buz sarkıtlarını görürdük.
Bir metre, bir buçuk metre uzunluğunda…
Okula gitmekte sıkıntı çekerdik…
Babalarımızın, ağabeylerimizin, ellerinde kürek, yol açarak bizleri okula götürdüklerini iyi hatırlarım.
Lastik çizmeler veya mes-lastik içinde ayaklarımız buz tutardı.
Bir de ellerimiz…
Ellerimizin üstünde derin çatlaklar oluşurdu.
Akşam eve dönünce, ellerimizi sıcak suya bastırır, sonra kremlerdik.
Saatlerce sızlardı…
Kış günlerinde en büyük zevklerimizden biri, “pekmezli kar” yemekti.
Bir kabın içine hiç el değmemiş karı koyar, üzerine pekmez gezdirirdik.
Dondurma niyetine kaşık kaşık yerdik.
Son yıllarda…
Yalvaç’ta da eski kışlar yokmuş.
Bazı yıllar kar bile düşmez olmuş.
******
Yıllar geçti…
İzmit’te de kış görmez olduk.
Kar desen, yıllardır doğru dürüst kar yağmıyor.
Bu defa, tam “Kış gelmeyecek herhalde” derken, etkin kar yağışı başladı.
Ama sanırım hepsi bu kadar.
Keşke başlamışken 10-15 gün daha yağsaydı.
Bu yağış, Sapanca Gölü’nü ve barajları kurtarır mı, bilmem.
İnşallah kış bitmeden devamı gelir.
Etiketler: M.Tanzer Ünal » yalvaçYorum yapabilmek için Giriş yapın.
BENZER HABERLER