Son Dakika
Kızları gelsin diye arka odada bekletilen cenazeyi alıp kapının önündeki yıkama aracına götürmek için evden çıkardıklarında, acı dolu bir çığlık koptu evin eyvanında: Gitme!… Götürtmeyin!… Ben seni hep bekledim… İlk evlendiklerinde Havva gelini köyde bırakıp İstanbul’a gurbete giden kocasının yolunu gözlemek ve durumu düzeltince onu da yanına alma umudu, Havva gelinin içinde yanan özlem ve yaşam ateşi olmuştu. Her an kapıya ve eve gelen yola sanki gelecekmiş gibi bakmaktaydı. Kocası gelip onu da İstanbul’a götüreceğini söylediği gün, hücrelerine yayılmış olan mutluluk duygusuyla güneş gibi parlamıştı. Daha da renklenmiş olan mavi gözleri kocasına saatlerce sevgiyle bakmıştı. İstanbul’a gidince kocasıyla birlikte her şeyin üstesinden geleceklerinin hayalleri çok uzun sürmedi. Kocası cezaevine düştüğünde bilmediği yabancısı olduğu bu kentte daha fazla kalamadı ve iki kızıyla köye dönmek zorunda kaldı. Artık hem kocasının hem de maddi yokluğun yükünü taşıyacaktı. Onun yolunu beklemek yeniden yaşam umudu ve hayat mücadelesi olmuştu. Köy yerinde yoksulluk ve sahipsiz genç bir gelinin yalnızlığı, zorlaşan yaşam mücadelesini katlanılmaz kılmıştı. Ama O, umudunu hiç kaybetmeden kocasının yolunu bekledi hep…
Cenazeyi yıkamaya başladıklarında, kocası döndükten sonra birlikte yaptıkları ahşap merdivenden, hıçkırıklarına karışan “Gitme!… Götürmeyin!… Beni bırakıp gitme…” ağıtıyla kilolu bedenini aşağıya indirmeye çalıştı. Bahçe kapısının önüne geldiğinde kendini yere bıraktı. Buz mavisi gözlerinden akan yaşlar, hıçkırıklarla kalkıp inen göğsünün üzerine sicim gibi akmaktaydı. “Ben hep seni bekledim… Sen yine gidiyorsun… Gitme!… Beni bırakıp gitme!.. Bu sefer geri gelmeyeceksin…” dediğinde yanında bulunan beş kızı hıçkırıklarla ağlayarak yalvarırcasına “Baaabaa…” deyip çığlıklar attılar. Yüreklerinin derinliğinden kopup gelen bu çığlıklar, orada bulunan herkeste bir hareketlenme yarattı. Kimi sigara yakıp derin bir nefes çekip gözyaşlarını tutmaya çalıştı, kimi sessizce gözyaşlarını sildi.
Uzun yıllar cezaevinde kalan kocası çıkıp geldiğinde yaşamının ikinci en büyük mutluluğunu yaşamıştı. Bu mutluluğu da uzun sürmemişti. Tekrar cezaevine düşen kocası, bütün hayallerini yıkmış ve onu yine yolunu gözlemeye mahkûm etmişti. Elin işinde gündelikçi olarak çalışmış, çocuklarını kimseye muhtaç etmeden büyütmüştü. Kocasına olan sevgisi, bağlılığı hiç eksilmemiş; hep onun yolunu gözlemişti.
Havva Ana cenaze aracına bakıp, içinde yıkadıkları hayat arkadaşına sesine duyurmak istercesine hiç durmadan, “Beni bırakıp gitme!…” diyerek, bütün yaşadığı ve yaşayacağı acıları, oradaki herkesin hücrelerine paylaştı. Kefenlenen cenaze, tabuta konup hemen evin üst tarafındaki mezarlığa doğru yola çıkarıldığında, hep yolunu gözlediği kocasının arkasında yüreğinin bağı kopmuş, fersizleşen buğulu gözleriyle umutsuzca baktı ve hayatının en acı çığlığı gökyüzünde yakınılandı. Koca bir ömür işte “O AN” olmuştu.
Artık hayatı boyunca beklediği eşi geri gelmeyecekti. O, bu dünyanın çilesinden kurtulmuş huzura ermişti ve O, bundan sonra Havva’yı bekleyecekti… Yıllarca bekleyip birçok acı yaşayan Havva Ana, bu sefer de gidip kavuşmanın hasretini çekecekti. Koca evde, bütün acı ve anılarıyla tek başına kalarak gideceği günü bekleyecekti.
Etiketler: Özyalvaç » Prof.Dr. Mehmet ÖzhanlıYorum yapabilmek için Giriş yapın.
BENZER HABERLER