Son Dakika
Dr.Öğr.Üyesi Bülent ÖZGÜL
Isparta Uygulamalı Bilimler Üniversitesi Yalvaç Meslek Yüksekokulu Öğretim Üyesi
(Geçen haftadan devam)
CHP, 1965’ten itibaren “ortanın solu”na yönelmiştir. Sitembölükbaşı’na göre, CHP’nin bu yeni politikası en çok kentlerin gecekondu bölgelerinden destek bulmuştur. Özellikle bilinç düzeyi yüksek alt gelir gruplarının, toplumsal şartların değişmesini hedefleyen bu programı, kendi durumlarının düzelmesi açısından umut olarak gördüklerini kaydeden yazar, bilinç düzeyi düşük köy ve kasabalıların ise köklü değişikliklerin neler getireceğinden emin olmadıkları için bu programa destek vermediklerini belirtir. Yine yazara göre, 1960’lı yıllardan itibaren CHP’nin daha çok üst gelir düzeyindeki seçmenlerden oy almakla birlikte ideolojisi bakımından sola döndüğü, AP’nin daha alt gelir düzeyinden kesimlere dayanmakla birlikte düzen partisi görünümü ve ekonomideki liberal politikalarıyla merkez sağa yerleştiği görülmüştür (Sitembölükbaşı, 2001: 20-21).
Sencer’in 1974’te yayınladığı çalışmada, 1969 seçimleri öncesinde üst gelir grubundakilerin desteğinin AP’den % 8,68 fazlasıyla halen CHP’ye yönelik olduğunu tespit etmiştir. AP oyları ise özellikle büyük kentlerin gelir düzeyi düşük seçmenlerinden gelmekteydi.
Tablo 2. 1969 Seçimleri Öncesi Partilere Oy Verme ve Gelir Düzeyi İlişkisi
500 TL’den az | 501-1000 TL arası | 1001-2000 arası | 2001 ve üstü | |
AP | %25,88 | %49,41 | %16,47 | %8,24 |
CHP | %12,31 | %49,23 | %21,5 | %16,92 |
TİP | %33,33 | %50,00 | %11,11 | %5,56 |
AP oylarının % 75,29’u 1.000 TL’nin altında geliri olan seçmenden oluşmaktayken, daha üst geliri olanların oranı % 24,71’dir. CHP’nin seçmeninin % 61,54’ü 1.000 TL altı gelire sahipken, % 38,46’sı 1.000 TL üstünde gelire sahiptir. TİP’in seçmenlerinin % 83,33’ü ise 1.000 TL’nin altında gelire sahiptir (Sencer, 1974: 146-147).
1973 seçimlerini, partiyi ortanın soluna getirdiğini ifade eden Bülent Ecevit’in liderliğindeki CHP’nin kazanması, Türkiye’de gelir düzeyine göre parti tercihindeki değişimin ilk görüldüğü seçimdir. Tachau değişimi, CHP’nin merkez aydınlarının bir aleti olmaktan, çevredeki toplumsal protestonun aracı olmaya dönüşümü olarak nitelendirip; CHP’nin yoksulların sesi olurken, 1950’lerde merkezin güç tekeline son vermek isteyen çevrenin sözcüsü olan DP’nin devamı olan AP gibi partilerin, mevcut durumun savunucusu haline geldiklerini ileri sürmektedir (Tachau, 2002: 44).
1980 askeri darbesi sonrası yapılan ilk seçimlerde büyük başarı kazanan Turgut Özal’ın liderliğindeki ANAP’ın seçim başarısının önemli nedenlerinden biri, partinin “Orta direk” diyerek tanımladığı orta gelir düzeyindeki seçmenleri hedef alan seçim çalışmaları olmuştur (Turan, 2004: 133). 1980 ve 90’lı yıllarda ANAP’ın 1983 ve 1991 seçimlerinde orta gelişmiş düzeydeki illerde küçük farkla da olsa biraz daha fazla oy aldığı, 1987 seçimlerinde ise her gelişmişlik düzeyindeki illerden eşit oranda oy aldığı tespit edilmiştir. ANAP’ın sosyoekonomik değişkenlerden büyük ölçüde bağımsız olarak her düzeydeki illerden eşit olarak oy alması, bu partinin sınıfsal bir temel oturmaktan çok olağanüstü bir dönemin ürünü olarak ortaya çıktığını ortaya koymaktadır (Sitembölükbaşı, 2001: 24).
1987 seçim sonuçlarına göre SHP gelişmiş illerde en fazla oy almakta, ilin gelişmişlik düzeyi düştükçe partinin oyu da düşmektedir. Bu sonuç, CHP’nin 1960-70’lerdeki oy dağılımıyla uyumludur. 1991 seçimlerinde SHP’nin en çok az gelişmiş illerden oy alması sonucu ise partinin HEP ile ittifak yapması nedeniyle güneydoğu illerinden yüksek düzeyde gelen oya bağlı olmuştur. DYP ise oylarını 1987 ve 1991 seçimlerinde en çok, orta ve gelişmiş illerden toplarken en az, az gelişmiş illerden almıştır. Bu sonuç DYP’nin devamı olduğu AP’nin geleneksel oy tabanına seslendiğini göstermektedir (Arı, 1993: 86).
1994 başlarında Türkiye büyük bir ekonomik kriz yaşadı. Yüksek enflasyon, durgunluk, artan iç ve dış borçlar, büyüyen dış ticaret açığı gibi etkiler koalisyon hükümetlerini zayıf düşürürken Refah Partisi 1995 seçimlerinden ilk sırada çıktı. Refah Partisi kapıdan kapıya yüz yüze propaganda yaparak, reel ücretlerin düştüğü, gelir adaletinin daha da bozulduğu bir ortamda yoksul mahallelere sosyoekonomik adalet ve eşitlik söylemiyle gitmiş, rantiyecilerin (üst gelir grubunun) eleştirilmesi yoksullara (alt gelir grubundakilere) cazip gelmiştir (Gülalp, 2003: 54). Gülalp, RP’yi destekleyenleri çevredekiler, büyüyen işadamları, marjinal faaliyette bulunanlar ve diğerleri olarak sıralamaktadır: sermayenin, özellikle taşradaki küçük ve orta boy işletmelerden oluşan çevre kesimleri; muhafazakar eğilimli, genellikle taşra kökenli, üniversite mezunlarından oluşan profesyonel orta sınıfın çevre unsurları; ihracat ekonomisi ortamının ürünü olarak hızla büyüyen işadamları kesimi; kentlere yeni göç etmiş ve büyük ölçüde düzenli bir iş bulamadığı için marjinal faaliyetlere kaymış kişiler, üniversite öğrencileri ve Kürtler (Gülalp, 2003:59,71).
1999 seçimleri, 28 Şubat süreci ve PKK terörünün tırmanması, Abdullah Öcalan’ın yakalanması gibi faktörlerin etkisi altında gerçekleştiğinden, ekonomik faktörlerden ziyade politik ve güvenlik faktörlerinin etkin olduğu bir seçim olmuştur.
2002 seçimleri ise, ekonomik performansın ve gelir düzeyinin siyasi tercihe yansımasının en önemli örneklerinden biri haline gelmiştir. Yaşanan ağır ekonomik kriz ve siyasi çalkantı altında gidilen seçimlerden yeni kurulan Adalet ve Kalkınma Partisi tek başına iktidar olarak çıkarken, mecliste CHP’yle birlikte iki partiyle temsil gerçekleşmiştir. Bir önceki seçimde mecliste olan tüm partiler meclis dışı kalırken, yeni kurulan bir parti ve meclis dışındaki CHP’den oluşan bir temsil yapısı ortaya çıkmıştır.
1995 ve 1999 seçimlerinin aksine 3 Kasım seçimleri daha ziyade ekonomi ve toplum refahı gibi sosyal konularda odaklanmıştır. Tarihinin en ciddi ekonomik kriziyle cebelleşmekte olan bir ülkede ekonomik sıkıntıların, işsizlik, fakirlik gibi sorunların nasıl aşılacağı, refahın nasıl sağlanacağı gibi konuların öncelik kazanması doğaldır. Dolayısıyla seçime hazırlanan partiler hem programlarını, hem de tüm kampanya ve sloganlarını bu gerçeği gözeterek hazırlamışlardır. AK Parti ve CHP’ye bu seçimlerde verilmiş olan desteğin temelinde de ekonomik sorunlar ve bu sorunlardan kurtulma umutlarının yattığı açıkça ortadadır. 3 Kasım seçimlerinin Meclis dışında kalan partiler içinse ağır bir cezai nitelik taşıdığı söylenebilir. Dolayısıyla, AK Parti’nin seçim başarısı arkasında yatan gerçekliğin ideolojik değil, ekonomik bir gerçeklik olduğu ve partinin devlet değil toplum merkezli yaklaşımının bundaki payı da asla unutulmamalıdır. Halk, ekonomik gelişmelerden direkt olarak etkilenmekte, olumlu ya da olumsuz gelişmelerden de doğrudan hükümeti sorumlu tutmaktadır (Ercins, 2007: 28-29).
Yine Ercins’e göre, AK Parti’nin sosyo-tropikten çok ego-tropik çizgide ele alındığını söylemek olanaklıdır. Yani kişisel ekonomik durum iyileşmesi ile AK Parti’ye oy verme niyeti arasında ekonomik model açısından güçlü bir ilişki vardır. Sosyotropik model ise AK Parti’ye oy verme tercihini belirlemekle beraber daha düşük seviyede etkilidir. Bu bulgu, AK Parti’ye verilen oyların ekonomik bağlamda, 2001 ekonomik krizinin yol açtığı kişisel ekonomik durumdaki bozulmaya karşı bir tepki niteliği taşıdığını ortaya koymaktadır (Ercins, 2007: 30).
Sezgin’in aktarımıyla PİAR tarafından 1998-2003 yılları arasında yapılan periyodik anket sonuçları, ekonomik oy verme teorileriyle analiz edilmiştir. Buna göre, Temmuz 1998’den Şubat 2001 krizine kadar ekonomik durumunun daha iyi olmasını bekleyenler ile en azından aynı kalmasını bekleyenlerin ortalaması % 40-45 civarındayken bu krizden sonra gelecekte durumunun daha iyi olacağını ve aynı kalacağını umut edenlerin oranı % 30’lara, hatta yıl sonuna doğru iyi bekleyişlerin oranının % 10-12’lere kadar indiği görülmektedir. Kasım 2002 seçimlerinden sonra ise gelecekle ilgili iyimser beklentilerin oranında hızlı bir artış gözlenirken, Aralık 2003 sonunda ekonomik durumlarının daha iyi olacağına veya en azından geçmiş yılla aynı kalacağına inananların oranı % 60’lara ulaşmıştır. Aynı anket sonuçlarına göre, gelecekte durumlarının geçmiş yıla göre daha kötü olacağına inananların oranı, Kasım 2000 krizinden sonra artmış ve Şubat 2001’de % 88’e ulaşmıştır. Kasım 2002 seçimlerinden sonra ise gelecekle ilgili kötü bekleyişler hızlı bir şekilde düşmüş ve Aralık 2003’te bu oran % 33 olmuştur (Sezgin, 2007: 31). Seçim sonuçlarına bakıldığında, seçmenlerin kendi ekonomik düzeyleriyle ilgili değerlendirmeleriyle parti tercihleri arasındaki değişim arasında önemli ölçüde paralellik olduğu görülmüştür.
Ekonomik krizin sonuçlarından bütün ekonomik gelir grupları olumsuz etkilenmiştir. Turan’ın aktardığı verilere göre, nüfusu 20.000’in üzerindeki kentlerde hane başına düşen yıllık ortalama kullanılabilir gelir 5 farklı ekonomik grupta 2000’den 2002’ye gidildiğinde önemli ölçüde düşüş göstermiştir. En üst % 20’lik dilimin yıllık geliri 2000 yılında 18.678 dolar iken 2002 yılında 11.602 dolara düşmüştür. Üst % 20’lik dilimin yıllık geliri 8.186 dolardan 5.530 dolara düşerken; orta % 20’lik dilimin yıllık geliri 5.630 dolardan 3.967 dolara düştü. Alt % 20’lik dilimin yıllık geliri 4.043 dolardan 2.780 dolara düşerken; en alt % 20’lik dilimin yıllık geliri 2.216 dolardan 1.657 dolara düşmüştür. Yani, toplumda genel bir yoksullaşma yaşanmış, eskiden beri yoksul olanların yaşam koşulları ise daha da ağırlaşmıştır (Turan, 2004: 267). Bunun sonucunda da tüm gelir gruplarının siyasi tercihleri değişim yönünde oluşmuştur. (Devamı var)
Etiketler: Dr.Öğr.Üyesi » ekonomi » Özyalvaç » siyasetYorum yapabilmek için Giriş yapın.
BENZER HABERLER