logo

reklam

Dünya Tehlike Çanları Çalarken


Prof.Dr. Mehmet ÖZHANLI
mehmetozhanli@sdu.edu.tr

Uzay boşluğunda, sahip olduğumuz ve bizi taşıyan tek gemi olan dünya, bütün kötülüklerimize ve batırmak için elimizden gelen her şeyi yapmamıza karşın bizi taşımaya devam ediyor. Ancak, görülen o ki açtığımız deliklerle bizi daha fazla taşıyabilmesi imkânsız. Bir gün, son yıllarda sıklıkla duyduğumuz ve gördüğümüz yüzlerce mülteciyi taşıyan bir bot gibi aniden batacak ve uzay boşluğundaki son çırpınışlarımız da bir işe yaramayacaktır. Dünyayı ve bütün canlıları bu ölüm yolculuğuna süren yönetici ve zenginlerin giydiği can yeleklerinin onları bu büyük felaketten kurtulmaları da söz konusu olmayacaktır. İnsanlığın başına ne geldiyse, iyi ya da kötü insanın sahip olduğu hayal gücünden kaynaklanmaktadır. Özellikle kurulan kötü hayaller ve bu halleri gerçekleştirmek için yapılan bencil davranışlar ve de kötülükler bir gün insanlığın sonunu getirecektir. Yaptığı ve yapacağı bütün kötü davranışlarına “iyi/doğru” bir sebep hazırlamayı beceren insanın, kendini ve başkalarını kandırma becerisi var olduğu sürece “etik” düşüncesinin gelişmesine imkân yoktur. Etik davranışın gelişmediği toplumlarda cemaatler, tarikatlar, sağcı/solcu ideolojiler ve ırkçılık kendine geniş bir yaşam alanı bulur ve zamanla büyük kaoslar meydana getirirler. Bugün dünya üzerinde yaşanan kaos tam da bu sebeplerden kaynaklanmaktadır. Teknolojinin gelişmesinin küreselleşmeyi hızlandırdığı günümüzde, insanın geçmişten ders çıkarıp geleceğini farklı zenginlikleri bir arada tutarak bir bütün olarak tasarlaması beklenirken; tam tersine dünyanın her yerinde cemaatler, tarikatlar, mezhepler, ulus düşüncesi, ideolojiler ve özellikle ırkçılık gibi toplumu bölen kutuplaştıran ve düşmanlaştıran yapılanmalar geçmişi aratacak düzeyde çoğaldılar. Dünyayı böldüğü ve kutuplaştırdığı düşünülen Berlin Duvarının ve Sovyetler Birliğinin yıkılıp dağılması, dünya üzerinde birlik, bütünlük oluşturacağı beklenirken tam tersi durumlar ortaya çıktı.

Evrende her şeyi dengede tutan şey zıtlıklardır. Bunlardan birinin eksikliği bütün dengeleri alt üst eder. Sovyetler Birliğinin dağılması soğuk savaş dönemini bitirirken; başta Çin olmak üzere birçok ülke hızlı bir biçimde Marxist sistemden kapitalist ekonomiye geçiş yaptı. Böylece, Dünya denilen geminin dümeni tamamen kapitalizmin eline geçti. Doğayı, uzayı ve hiçbir canlıyı umursamayan ve de sadece nefse hizmet eden Kapitalizm, dünyadaki bütün kültür ve değerleri, değirmen gibi öğütmekte ve kendisine dönüştürmektedir. Bu değirmenin öğütemeyeceği hiçbir şey yoktur. Artık bütün dünya bu değirmene hizmet ediyor.

Kapitalizmin en etkin yöntemlerinden biri böl, parçala ve yönettir. Bu amacına ulaşmak için de en etkin kullandığı araçlar ise dinler, ırklar ve ideolojilerdir. ABD’nin Irak işgali ile başlayan kaos süreci özellikle İslam coğrafyasını ve Müslümanları bir daha bir araya gelemeyecek ya da yüzyıllarca kendinin toparlayamayacak bir parçalanmışlığa ve kutuplaşmaya sürükledi. Irk, dil, renk ve sınıf ayrımını ortadan kaldıran birlik, bütünlük, sevgi ve saygı temelli İslam Dini, artık bütünlüğünü kaybetmiş; tarikatlar, cemaatler, mezhepler ve birbiriyle ve gerçek İslam’la alakası olmayan binlerce fraksiyona ayrılmış durumda. Allah’ın kelamı terk edilmiş, İslam’ın özünden uzaklaşılmış şeyhlerin, hocaların, dedelerin ve siyasilerin kendi egemenlikleri ve çıkarları için uydurduğu cemaatlerin, tarikatların ve mezheplerin peşinde gider olunmuş. Oysa İslam’ı diğer dinlerden ayıran en önemli özelliği, Allah’la kul arasında aracıya gerek olmamasıdır.

İçinde bulunduğumuz adı dünya olan gemi, hızlı bir biçimde felaketlere yol almaktadır. Bu durum dümende bulunan kapitalizmin hiç de umurunda değil. O, daha çok tüketici toplumlar yaratmakla meşgul. Kapitalizmin vücut bulduğu Amerika ve diğer Avrupa ülkeleri özellikle İslam coğrafyasında ve “üçüncü dünya ülkeleri” olarak adlandırılan diğer ülkelerde cemaatler, tarikatlar, mezhepler ve farklı ideolojiler yaratarak kontrollü ve sürekli çatışma ortamı oluşturmaktadırlar. Suriye Savaşı ve hala bütün şiddetiyle devam eden Ukrayna – Rusya savaşı bunun en iyi örnekleri arasındadır.

Irk merkezli ulus devlet düşüncesi dünya üzerinde ırkçılığı körüklemekte ve insanlığı ikinci dünya savaşı dönemine geri götürmektedir. İlginç olan ne savaşlar ne doğal felaketler ve ne de salgın hastalıklar insan denilen türü zapt edemiyor. Kendini, Tanrının yarattığı en mükemmel varlık olarak tanımlayan insan, büyük bir egoyla, kibirle ve aç gözlülükle kötülüklerine devam etmektedir. İnsanların bu aç gözlülüğünü Amin Maalouf, “Çivisi Çıkmış Dünya Uygarlıklarımız Tükendiğinde” başlıklı kitabında müthiş analizler ve yorumlarla dile getirmiştir. Küresel ısınma başta olmak üzere, özellikle İslam Aleminin içine düşürüldüğü çıkmazları ve başta ABD olmak üzere batılı ülkelerin Ortadoğu Ülkelerini elleri altında tutabilmek için oynadıkları mezhep ve ırk oyunlarını çok vurucu örneklerle açıklamıştır. Tarihten sunduğu örnekler arasında sanırım, en etkili ve dikkat çekici olanı ve bölgedeki birçok yöneticinin hala kendisine özendiği kişi Mısır’ı 1958 – 1970 yılları arasında yönetmiş olan Cemal Abdünnasır Hüseyin’dir. Maalouf, Arap milliyetçiliğinin çıkmazını ve ortaya çıkarılan mezhep savaşlarının parçaladığı Ortadoğu’yu ve de bir avuç insandan oluşan İsrail Devletinin, Arap Yarımadasına, Ortadoğu’ya ve Mısır’a meydan okumasını ve başarılı olmasını tarihsel örneklerle ortaya koymuştur.

Emperyalist dünyanın sebep olduğu mülteci sorununu ve ülkelerin bu sorun karşısında uyguladıkları yanlış politikaları iyi bir psikolog becerisiyle analiz etmiştir. Kapitalizmin ve emperyalizmin Dünyanın çivisini tamamen çıkarmadan Amin Maalouf’un bu kitabı dikkatli okunmalı ve dikkat çektiği sorunlar ciddiye alınarak çözümler aranmalıdır.

Küreselleşmiş dünyada yerel ve milliyle kendinin avutup sürekli atalarının geçmişteki kahramanlıklarıyla övünerek ütopik bir ülke kuranların kaybetmesi kaçınılmazdır. Artık dünyanın herhangi bir noktasında ortaya çıkan sorunlar, insanlığın ortak sorununu durumuna gelmiş; buna duyarsız kalarak, görmezden gelerek yerel dünyasında yaşamaya çalışmak hiçbir felaketi savuşturmaz. Pandemi süreci bunun en güzel örneğini oluşturmaktadır. Bilinçlenerek uygar bireyler olabilmek ve içinde bulunduğumuz bu geminin uzay boşluğunda batmasını engellemek için küresel yaşamdan payımıza düşen sorumlulukları üstlenmemiz elzemdir.

Dünyanın stratejik coğrafyasında bulunan ve gelişmekte olan bizim gibi ülkelerde bireyin hem doğu ve hem de batı uygarlıklarını çok iyi bilmesi ve doğru analiz etmesi oldukça önemlidir. Bu bağlamda bireyin cemaatler, tarikatlar ve ideolojiler dışına çıkabilmesi için Atatürk devrimlerinin zamanın ruhuna uygun, çağdaş uygarlığın iyi şeyleriyle yeniden revize edilip uygulanması zorunludur. Laiklik gibi çağdaş yaşamın anahtarı olan devrimlere dört elle sarılmalıdır. Aksi halde yüzyıllardır oluşturulan kültürümüzün ve laik yaşamımızın kapitalizmin ve dinciliğin değirmenlerinde öğütülüp yok olması kaçınılmaz olacaktır.

Acilen yapılması gereken şey Dünya denilen geminin bizim kaldığımız kısmını sağlam tutup; komşularımız başta olmak üzere, dünyanın diğer bütün ülkelerini daha inançlı, ahlaklı, laik ve etik olmaya teşvik etmeliyiz. Tabi ki bütün bunlar inanarak, dürüstlükle, samimiyet ve çalışmakla gerçekleştirilir. Dincilik ve ırkçılıkla değil…

Prof.Dr. Mehmet ÖZHANLI

Etiketler: »
Share

Yorum yapabilmek için Giriş yapın.

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER KÖŞE YAZILARI

  • BÜYÜK BAŞKOMUTAN, BÜYÜK TAARRUZ, BÜYÜK ZAFER…

    30 Ağustos 2024 Köşe Yazıları, Tüm Manşetler

    İkinci Viyana kuşatmasından (1683) tam 238 yıl sonra ilk defa Sakarya Meydan Muharebesinde toprak kaybedilmemiş, 22 gün 22 gece (23 Ağustos-13 Eylül) süren “HATTI MÜDAFAA YOKTUR, SATHI MÜDAFAA VARDIR. O SATIH BÜTÜN VATANDIR anlayışıyla gerçekleştirilen SAKARYA meydan savaşında kanlı çarpışmaların ardından durdurulan düşman, Sakarya Nehrinin batısına püskürtülmüş ve bağımsızlık yolunda en önemli adım atılmıştır, düşman ordusunu tamamen yurttan atmak amacıyla bir yıl kadar süren hazırlık döneminden sonra, 26 Ağustos 1922'de Başkomutan Mustafa Kem...
  • SOKAKTAN MECLİSE BÖYLE NEREYE?..

    24 Ağustos 2024 Köşe Yazıları, Tüm Manşetler

    O gün sabah erken kalktım. Hava sakindi. Üç gündür dağdan esen sert ve şiddetli, aynı zamanda sıcak rüzgâr dinmişti. Denize gidebilirdim. Mayomu giydim ve yaklaşık 600 metre uzaklıktaki denize hızlı adımlarla kısa sürede ulaştım. Yaklaşık 1 saat deniz kenarında yürüyüş ve yüzmeden sonra biraz yorgun vaziyette dönüş yolunda, bahçesinde etrafı temizleyen 50-55 yaşlarında zaman zaman ayak üstü sohbet ettiğim Hakan’a rastladım. Kendisi mühendisti, zamanında İstanbul da şirketleri ve iyi bir hayatı olmuş, ancak hayatın acımasız yanlarını da yaşam...
  • Kırım – Kongo Kanamalı Ateşi; Keneler ve Düşündürdükleri

    30 Nisan 2024 Köşe Yazıları, Tüm Manşetler

    İçinde bulunduğumuz ay itibarıyla havaların ısınması, yağmurların yağması ile birlikte, bahçe, tarla işleri ile birlikte KENE MEVSİMİNİNİN de başlaması, dolayısıyla Kırım-Kongo Kanamalı Ateşi hastalığı ve insanlarda ölümlerin görülmesi söz konusu olabileceğinden, EMEKLİ DE olsam, sorumluluk bilinciyle yıllardır yaptığımız uyarıları, yapılması gerekenleri; YETKİLİLERE, ETKİLENENLERE bir kez daha hatırlatmak istedim.. Ülkemizde 2002 yılında Kırım-Kongo Kanamalı Ateşi ile gündeme oturan, popüler olan ve 7’den 70’e herkesin tanıdığı keneler, biz...
  • ANTİOKHEİALI YAŞLI KADIN

    25 Nisan 2024 Köşe Yazıları, Kültür Sanat, Tüm Manşetler

    Üçüncü cemre düştüğünde, karlar erimeye başlamıştı. Kentin sokaklarında eriyen karların suları, bulanık bir şekilde akmaktaydı. Bir zamanlar düzgün taş döşeli olan sokaklar artık bütün özelliğini kaybetmiş, kanalizasyon sistemi tıkanmış, sular caddenin yüzeyinde sessizce akmaya başlamıştı. Bahar güneşinin sıcaklığı kendini iyice hissettirirken, yaşlı kadın kahvaltısını yapmış, mutfağın penceresinden güneşin ışıklarını izleyerek, derin düşüncelere dalmıştı. On üç yaşında evlenip geldiği bu evde geçirmiş olduğu günlerin hayaline dalmıştı ki, hizm...