Son Dakika
Emhal Besi Çiftliğine bayan eleman aranıyor
Yalvaç’ın üreten ve üretken markası: DURUTÜRK
ELBENGİLİ PVC-Alüminyum-İnşaat’tan BAYRAM TEBRİKİ
Yalvaç’ta perde, tül ve nevresimin adresi: ERTEN…
Yalvaç’ta 15 yıldır el yapımı PİZZA’nın tek adresi: Dr. Pizza…
Yalvaç’ın kazanma ustası 10. seçiminden %95’le galip çıktı
Kıymetli dostlar hasta olsanız nereye ya da kime gidersiniz? Hocam şimdi bu da sorumu dediğinizi adeta duyar gibiyim. Tabii ki hastaneye doktora diyorsunuz. Haklısınız. Olması gereken, makul olanı da bu. Örneğin kulağınız arıyorsa KBB (kulak burun boğaz) uzmanına gidersiniz. Ürolojiye değil. Mideniz arıyorsa bir dahiliye uzmanına gidersiniz. Ortopediciye değil. Ya da Allah korusun eliniz, kolunuz kırılmışsa ortopediciye gidersiniz. Gözünüzden rahatsız iseniz de göz doktoruna. Dolayısıyla konunun uzmanı kimse ona gitmek gerekir. Canımızı yolda bulmadığımız için bu konuda genelde hassasızdır ve öyle de olmamız gerekir. Biz buna yönetim biliminde “uzmanlık yetkisi” diyoruz. Yani bir yöneticinin atandığı konum, bulunduğu makam itibariyle gerekli bilgi ve deneyime sahip olmasını ifade etmekteyiz.
Yönetim derslerinde öğrencilere “uzmanlık yetkisini” anlatırken de bu tür örnekler kullanırım. Örneğin “evladım hasta oldun iğne olman gerekiyor. “Kime iğne olursun doktora mı ayakkabı boyacısına mı?” diye. Tabii ki cevap hep doktordur. Niye diye sorduğumda da “Hocam doktor bu işin uzmanı” derler öğrenciler. İşte uzmanlık yetkisi budur derim. Bir kişin ya da yöneticinin almış olduğu eğitim ve deneyimi ile konunun erbabı olmasıdır.
Dolayısıyla yönetimde uzmanlık yetkisi, yasal yetki, karizmatik yetki gibi yetki türleri vardır. Uzmanlık yetkisi de bunlardan bir tanesidir. Örneğin bilgisayar alacaksanız, ikinci el araba alacaksanız bilen birine danışmayı tercih edersiniz. Ancak şöyle çevreme bakıyorum. Ülkemizde o kadar çok uzman var ki. Her alanda, herşeyi bilmekte, her konuda konuşabilmekte. Yani sizin anlayacağınız doğuştan uzmanlar. Einstein boşuna dememiş “cahillik ne güzel şey, her şeyi biliyorsun” diye.
Bizim alanda da uzun yıllardır tartışılan bir konu var: Lider doğulur mu, olunur mu? diye. Bu soru bilim camiasında tartışıla dursun. Bizim ülkemizde insanların çoğu doğuştan yönetici desem sanırım abartmış olmam. Lütfen çevrenize bakınız. Her makama, her unvana daha ilk günden aday birçok insan görebilirsiniz. Ben bunlara otomatik aday diyorum. Bir de ömür boyu adaylar vardır. Bunlar her konjonktürde, her dönemde yöneticidirler (liyakat sahibi olanları ayırıyorum). Bunlar bir bakarsınız bir kurumda, bir bakarsınız bir başka kurumda yöneticidirler. Tarımdan da anlarlar, eğitimden de, sağlıktan da, maliyeden de. Bunlar analarından yönetici doğdukları için onlara alan fark etmez ve ölene dek yönetici olmak zorundadırlar. Allah korusun kısa süre koltuktan düşseler hayatları zehir olur, dünyaları kararır. Adeta koltuk onlar için yaşam nedenidir. Koltukla nefes alıp verirler. Hatta son nefesini makam koltuğunda verenleri bile görebilirsiniz.
Bir de “ne yöneticilik olsa yaparım abi, yeter ki ömrümde bir defa koltuğa oturayım” hastaları vardır. Bunlar genelde derinden ve gizliden fırsat kollarlar. Bilgisiz, liyakatsiz ve çapsız olduklarından el, etek öperek, üstün sadakatle koltuk arayışındadırlar. Bunlara toplum genelde şans vermez. Ancak bir anda kendini koltukta bulur, dolayısıyla kendisi de, toplumda şaşkınlık geçirir. Oturduğu koltukla uzmanlık alanı hiç örtüşmemesine rağmen, gücünü cahilliğinden alır. O kadar cahildir ki koltuğa oturur oturmaz çevresindeki yalakaların methiyeleriyle bir süre sonra kendisi de kendine hayran olmaya başlar. İlah kesilmeye ve ben neymişim demeye başlar. Bunlar bir toplum için en tehlikeli olanlardır. Çünkü bunları görenler “bundan yönetici olursa benden haydi haydi olur” diye düşünmektedirler. Oysaki bu, toplumda genel liyakat ve kalite kaybının en tehlikeli boyutu ve işaretidir.
Bir de gerçek anlamda liyakat ve uzmanlık sahibi olanlar vardır. Bunlar makam, ünvan ya da koltuk peşinde asla koşmazlar. Aksine kendilerine bir teklif geldiğinde ise maaş, prim, ikramiyeyi değil öncelikle alacakları sorumluluğu, yükün büyüklüğünü düşünürler. Topluma, vicdanlara ve hakka verecekleri hesabı düşünürler. Kılı kırk yararlar. Bırakınız birkaç kuruşu, hak etmedikleri bir kuruşa el sürmezler. Yetimi, devlet malını, kul hakkını düşünürler. Cahilin cesaretinin aksine, bunlarda bilginin ağırlığı, uzmanlığın derinliği, edep ve kul hakkının hesabı vardır. Daha ötesi bilseler de, her zaman bilgiye, bilime ve bilene sormaktan asla çekinmezler. Uzmandırlar, bilgisi ve uzmanlığı olana da saygı duyarlar. Takoz olmazlar, yol açarlar, yol gösterirler. Hoşgörü ve tevazu sahibidirler. Hakka ve hukuka bağlıdırlar. Şımarmazlar ve dalkavukluğa asla prim tanımazlar. Koltuğa yapışmazlar. Daha iyisi varsa ona devretmekten de asla kaçınmazlar. Hiç ön plana çıkmak diye bir dertleri yoktur. Ama toplumda parlayan güneş gibidirler. Bir toplumu geleceğe taşıyacak olanlar da koltuk cahilleri değil, bilgi, vicdan, uzmanlık ve liyakat sahibi olan bu erdemli yüreklerdir.
Etiketler: Özyalvaç » Prof.Dr. Hulusi DoğanYorum yapabilmek için Giriş yapın.
İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER KÖŞE YAZILARI
30 Ağustos 2024 Köşe Yazıları, Tüm Manşetler
24 Ağustos 2024 Köşe Yazıları, Tüm Manşetler
30 Nisan 2024 Köşe Yazıları, Tüm Manşetler
25 Nisan 2024 Köşe Yazıları, Kültür Sanat, Tüm Manşetler