Son Dakika
Emhal Besi Çiftliğine bayan eleman aranıyor
Yalvaç’ın üreten ve üretken markası: DURUTÜRK
ELBENGİLİ PVC-Alüminyum-İnşaat’tan BAYRAM TEBRİKİ
Yalvaç’ta perde, tül ve nevresimin adresi: ERTEN…
Yalvaç’ta 15 yıldır el yapımı PİZZA’nın tek adresi: Dr. Pizza…
Yalvaç’ın kazanma ustası 10. seçiminden %95’le galip çıktı
Bugün özelleştirme ile ilgili ısrarlı politikaların yeniden gündeme alınmasını görünce yıllar önce Özal’ın çizdiği pembe tabloları hatırladım. O yıllarda bu politikayı savunanlar kamu işletmelerinin iyi yönetilemediğini, verimli çalışamadığını, haksızlıklar ve yolsuzluklar olduğunu, kamu zararının ekonomide kara delikler açtığını, hatta devlet tarafından yönetilen ve zarar eden kooperatiflerin bile borçlarından dolayı tesislerini özelleştirilmesi gerektiği açıklanmıştı.
O yıllarda uygulamaya konan politikalar çerçevesinde kamuoyunda pompalanan bu görüş doğrultusunda hükümetler özelleştirme politikalarına kesintisiz ve sosyal politikaları yok etme pahasına devam etti. Devletin çok borcu var dendi. Ticari açıkları kapatmamız dendi. Kredi alınan uluslararası finans kuruluşlarının önerileri ve baskıları doğrultusunda politikalar belirlendi ve uyguladı. Süreci ülkemizdeki bazı akademisyenler ve uzmanlarda destekledi. Türk ekonomisi dünya ile bütünleşecekti ve rekabet gücüne kavuşacaktı.
Başlangıçta o günlerde yaşanan sorunlar, askeri darbenin ortaya çıkardığı siyasi ve ekonomik tablo karşısında kamuoyu konuyu tam anlayamadı. Öncelikle neşter tarım sektöründe pazar dengesinde rol oynayan kuruluşlara vuruldu. Basında ve kamuoyunda bu kuruluşların yıpratılmasına başlandı. Diğer sektörlerde sorunlar yokmuş gibi, tarımdaki durum ön plana alındı. Tarımın ülke için sosyal ve ekonomik sorunları göğüslemesi göz ardı edilerek basının gündeminden dahi düşürüldü. Sesi kısılmaya başlandı. Seksen darbesinin en büyük hatası olan kooperatiflere yönelik kötü niyetli yaklaşımlar ile adeta yok edilen kooperatifler büyük ölçüde pazardan çekilmişti. Tarımın hayat damarları kesilmeye başlanmıştı.
Yok edilen kamu iktisadi kuruluşlarının yerini alacak ve tüm dünyada da böyle bir uygulama yapıldığı gerçeği göz ardı edilerek kooperatiflerin güçlenmesinin önü kesildi. Pazar tümüyle özel kesimin hâkimiyetine girmeliydi. Fiyatlar özel sektör firmaları tarafında oluşturulmalı idi. Batıdaki uygulamalar bir tarafa bırakılarak kooperatifler pazar dengesini bozan kuruluşlar ilan edilmişti. Hatta kurmak istedikleri bankalar bile ellerinden alınmıştı. Askeri darbenin gücünün arkasına saklanan iş çevrelerinin hakim olduğu siyasi güç sivil tepkileri çok kolay susturabilirdi.
O günlerde TZOB bile özelleştirmenin bu haliyle ülkeye hizmet edemeyeceğini, tarım sektörü aleyhine ekonomik sosyal yaralar açacağını belirtiyor ve hükümete görüşler sunuyordu. Bu arada bazı çevrelerce sık sık kamuoyunu yanıltmak için tütün alınıp yakılıyor haberleri ile kafalar karıştırılıyordu. Aslında yanan tütün kalitesiz ve ülke ekonomisini sarsan bir boyutta değildi. Bu kapsamda doğu ve güneydoğu bölgelerinde alınan bir kısım tütünün yakılması gündemde tutuluyor. Daha yeni kurulmuş tütün işleme tesislerinin bile devre dışı bırakılması hesap ediliyordu. Bu insanlarımız için üretiminden sanayisine önemli bir geçim kaynağı olan tütünde özelleştirmenin alt yapısı hazırlanıyordu.
O dönemlerdeki TZOB Başkanları Osman Özbek ve sonrasında Başkan Erol Baraz tepkilerini güçlü şekilde ortaya koyuyorlardı. Bu tür bir özelleştirmenin sonunda ülkemizde ne tür olaylar olacağı ve tarım sektörünün büyük zarar göreceğini ifade ediyorlardı. Dünyada bu tür politikalarının neden ve niçin uygulandığı ve sonuçta neler olacağı belirtiliyordu. Ama o günlerde anlaşılmaz şekilde iktidarı ve muhalefeti bu gerçeği görmüyormuş gibi davranıyordu. Sanki bu ülkenin tarıma ihtiyacı yokmuş gibi davranılıyor. Tarımın sosyal önemi ve özellikle güneydoğudaki yoksulluk için tarımın bir çıkış noktası, kamu iktisadi kuruluşlarının da bu bölgemiz başta olmak üzere geri kalmış yörelerimiz için kalkınmada güvence olduğu gerçeği dikkate bile alınmıyordu. Tabii tarımsal destekler bir bir şekil değiştirilerek ortadan kaldırılmaya çalışılıyordu. O günlerden itibaren tarım adeta bir kenara itildi. Pazardaki dengeler üretici aleyhine gelişmeye başladı.
Kamuya ait tarıma destek veren fabrikalar ve tesisler yok pahasına satılmaya başlandı. Sanki bu politikalar ile dünya ticaretine uymuştuk. Yabancı sermaye ülkemize akın edecekti ve bizi ekonomik ve sosyal yönden kurtaracaktı. Dış borçlarımızı ödeyecektik. Sözde tarımın açtığı yaralar sarılacaktı. Serbest piyasa ekonomisi kurulmuştu. Fiyatların serbestçe oluşuyordu. Ama ortada üreticinin temsilcisi, tüketiciyi de bir bakıma koruyacak bir mekanizma kalmamıştı. Ortalık dikensiz gül bahçesine dönmüştü. Oluşturulan ekonomik kurullar piyasaları halkın menfaatlerini dikkate alarak düzenlemekten çok sektördeki firmaların kendi çalışmalarını düzenleyen kurullar haline dönüştü. Zaten bu kurullarda da yer alan kamu yanında sivil toplum örgütleri ve iş çevrelerinin temsilcilerine de yüksek maaşlarla sus payları verilmişti. Konuşması gereken sivil toplum yöneticileri kendilerini birinci dereceden emekli edecek bu kaymaklı geliri saklamayı yeğlemişlerdir. Her şey demokratik yoldan tartışılarak ve bağımsız oluşuyor imajı verilmişti.
Bugün şöyle geriye doğru baktığımızda özelleşmeler ile geldiğimiz nokta ortadadır. Tarımdan elde ettiği ekonomik gücünü kaybeden güneydoğudaki insanımız üzerinde oynanan oyun artık çok açık ortadadır. O günlerde yakılan üç kuruşluk tütün yerine bölge ateş çemberine dönmüştür. Bölge büyük güçlerin elinde oyuncak olan ve bölünmenin eşiğinde olan bir bölge haline gelmiştir. Bazı ülkeler bölgemizde yakacak ve oynayacak yeni insanlar bulma hedefine bizim yanlış özelleştirme politikalarımızla ulaşmıştır. Et ve sütte yaşanan pazarlama sorunları yanında ülkemiz yem sorunu yaşayan, düne kadar önemsenmeyen saman bile ithal edilen bir ürün haline dönüşmüştür. Köyler boşalırken, tarım arazileri de işlenemez hale gelmiş, birçok üründe ülkemiz ithalatçı konumuna düşmüştür.
30 yıl önce tarımda konuşulan sorunlar bile bugün yine karşımızda durduğu görülmüştür. Daha da acısı et ve canlı hayvan ithalat eden, yem ithal eden ve süt pazarlamasında sorunları çözememiş, birçok üründe de ithalat yapan ülke konumuna düşülmüştür. Özelleştirilen fabrikalar kapatılmış, arsa olarak kullanılmış, Et Balık Kurumunun birkaç tesisi dışında doğu ve güneydoğuda ne de özel sektörün dişe dokunur ne devlete ait tesis kalmıştır. Yabancı sermayenin de içinde olduğu şirketler en kolay yatırım alanlarını seçmişler, hipermarketler pazarı kontrol eder hale gelmişler. Finans sektörü bankacılık ve sigortacılıkta tümüyle yabancı sermayenin eline geçmiştir. Doğal kaynaklarımız bile özelleştirilmeye başlanmış ve devam edilmektedir. Çalışma hayatında taşeron işçilik yayılmış, işçilerin sosyal hakları gasp edilmiş, kayıt dışılık azalması beklenirken daha da artmıştır. Sivil toplum örgütleri ve sendikaların tepkileri hiçe sayılmıştır. Yoksulluk ülkenin her yanında artmıştır.
Bugün geldiğimiz noktada söyle bir çevremize bakalım. İşçimiz, memurumuz, çiftçimiz, esnafımız ve sanayicimiz ne bekledi ve ne buldu. Daha zengin bir ülke mi olduk, daha güvenli bir ülke mi olduk. Demokrasi, adalet ve güvenlik çok mu gelişti. Sık sık şekil değiştiren yasalarla sağlıklı ve güvenilir bir özelleştirme mi yaptık. Söyleyin özelleştirmeler kime hizmet etti. Ülkemiz ne kazandı ne kaybetti. Dini ve vicdani duygular ile bakın lütfen. Evet birileri kazandı hem de çok, böylesi bir özelleştirme politikası ile özel insanlara ve ülkemizi tuzağa düşürmek isteyen çevrelere hizmet ettik. Ama onların gündeminde sadece para vardı. Halkın menfaatleri hiçe sayıldı. Her iktidar kendi zenginini ve elitini yarattı. Bir yanda yoksulluk artarken, asgari ücret ve emekli maaşları yerinde sayarken son model lüks rezidanslar, alışveriş merkezileri ülkeyi sardı. Yollar yeni zenginlerin son model araçları ile doldu.
OECD tarafından açıklanan ülkemiz ile ilgili yolsuzluk göstergeleri, ülkemizde yaşanan yolsuzluk haberleri, özelleştirmelerin öncesinde ve sonrasında yaşanan tabloya baktığımızda özelleştirmelerin ülkemizin lehine olacağına nasıl güvenebiliriz ve inanabiliriz.
Ekonominin tüm tarafları pazarda bir denge halinde yer almalıdır. Özel sektör ile birlikte kamu kuruluşları ve kooperatif işletmeleri pazarda yerini almalı ve sağlıklı bir pazar yapısı oluşmalıdır. Özelleştirmelerin ülkelerin milli bütünlüğünü ve ekonomi dengesini bozmak için yabancı güçler ve yerli işbirlikçileri tarafından çok kolay kullanıldığı gerçeği çok iyi görülmelidir. Bir ülkenin ekonomik bağımsızlığının ülkeyi zengin ve refah içinde geleceğe götüren yol olduğu görülmelidir.
Etiketler: Özyalvaç » Ünal ÖrnekYorum yapabilmek için Giriş yapın.
İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER KÖŞE YAZILARI
30 Ağustos 2024 Köşe Yazıları, Tüm Manşetler
24 Ağustos 2024 Köşe Yazıları, Tüm Manşetler
30 Nisan 2024 Köşe Yazıları, Tüm Manşetler
25 Nisan 2024 Köşe Yazıları, Kültür Sanat, Tüm Manşetler