Son Dakika
“Hisarardı Köyü’nün Bugünü ve Geleceğine Yönelik Sürdürülebilir Yaklaşımlar” isimli çalıştay, 30 Ekim 2022 tarihinde, konusunda uzman ve çok değerli akademisyenlerimizin ve Hisarardı halkının katılımı, Yalvaç Kaymakamı sayın Haluk Şimşek ve Belediye Başkanı sayın Halil Hilmi Tütüncü’nün destekleri ile yapıldı. Başarılı bir çalıştay olduğu düşüncesindeyim. Sayın Aysen Pervin Güngör’ün çalıştay ile ilgili 16.11.2022 tarihli yorumları üzerine, konuyu “Çalıştay düzenleme kurulu üyesi” sıfatıyla değerlendirmek istedim.
Akla ilk olarak bu çalıştaya neden gerek duyuldu sorusu geliyor belki de. Bunun cevabı yaşadığımız bölge topraklarının tarihçesinde gizli.
Çalıştayda Süleyman Demirel Üniversitesi’nden sayın Prof. Dr. Mehmet Özhanlı birçok teorik bilgiyi bir masal tadında anlattı. Ondan öğrendiklerimi dilim döndüğünce yazayım. Yalvaç ilçesinin bulunduğu coğrafyadaki dağlar hem bölgenin muhteşem su kaynaklarını sağlamış hem de bu bölgeyi güvenli hale getirmiş. İklim de insan yaşamına uygun bu bölgede. Su ve yaşanası bir hava, verimli tarım alanları demek haliyle. İnsanlar da güvenli ve karınlarını rahatça doyabildiği bu ortamı, antik çağlardan beri, bir yerleşim yeri olarak tercih etmişler. Böylece bu bölge katman katman tarih barındırır olmuş. Şu an bizim yurt bellediğimiz bu topraklarda nice insanlar yaşamış. Bu yüzden bu toprakların anlatacak çok masalı, söyleyecek çok türküsü var.
Bunun yanında sayın Fadime Öncü de çalıştayda bu toprakların somut olmayan kültür değerlerini anlattı. Yani yemeğini, türküsünü, insanların nasıl sevindiğini, üzüldüğünü, gelenek göreneklerini ve daha birçok konuyu. Örneğin yemek demek bu topraklarda yetişen sebze-meyve demek. Bizler doğal olarak yetişen ya da bu toprakların bir zamanlarki sahiplerinin getirip bu topraklara ektiği diktiği meyve ve sebzeyi yetiştiriyor ve yiyoruz. Günümüzde beğenerek yediğimiz yemek tarifleri onların da izini taşıyor. Bunların hepsi bir değer. Yani bu topraklar doğal ve kültürel değerler açısından bir cennet.
Bu iki konuşmacı bu toprakların geçmişten günümüze getirdiklerini, yani kültür miraslarımızı özetledi bize. Miras atadan gelir ve mümkünse evlada aktarılmalıdır. Kültür miraslarının bir narin, savunmasız yanı vardır ki yok olursa bir kez daha yerine konamazlar. Çünkü ne insanları, ne zamanları, ne mekanları aynıdır artık. Üstelik bize, ayakta durabildikleri kadarıyla, birçok şeyi anlatmaya, aktarmaya gayret ederler. Bu yüzden korunmalıdırlar.
Elbette kültür mirası korunurken, bu kültür mirasının damıtılarak birikimini sağlayan bu coğrafyanın suyu, havası, toprağı da yani doğal değerleri de korunmak zorundadır. Çünkü bu kültürel değerler, bu doğal değerler ortamında filizlenip kök salmıştır. Aksi durum koparılmış çiçeklerin sonu gibi olacaktır. Vazoda bir süre ortamı süsleyip, solup gitmek. Bu yüzden kültürel ve doğal değerler birbiri ile kenetlidir. Bunları birbirine rakip görmek büyük yanılgıdır.
Şimdi bu çalıştaya neden gerek duyuldu sorusuna gelirsek, bunca doğal ve kültürel servetimizi konuşmak için, cevabı kendiliğinden geliverir. Bu noktada sayın Fadime Öncü’ye teşekkür bir borç. Çünkü zengin Isparta coğrafyasında, çalıştayın düzenleme kurulu akademik başkanı olan Süleyman Demirel Üniversitesi’nden sayın Prof. Dr. Atila Gül’ün dikkatini Yalvaç’a çeken kişidir kendisi. Prof. Dr. Gül’ün köy tasarımı konusu çerçevesinde sayın Doktorant Çağla Aydemir’e “Hisarardı Köyünün Doğal ve Kültürel Değerleri”nin araştırılmasını doktora tezi olarak vermesi ile de araştırmalar Hisarardı üzerine yoğunlaşmıştır.
Süleyman Demirel Üniversite’nden Doktorant Çağla Aydemir 3 yılını bu çalışma için harcamış. Bu doktora tezinin verileri çalıştayın iskeletini oluşturdu. Doktora tezinde güzel Hisarardı’mızın verimli topraklarının, güzel havasının, bulunmaz su kaynaklarının, müthiş bitki çeşitliliğinin, lezzetli yemeklerinin, tarihi ve kültürel değerinin altına çizdi Aydemir. Yani Hisarardı’nın değeri ve önemi bir bilimsel çalışma ile tescillenmiş oldu.
Diğer taraftan şu tabloyu da sundu bize sayın Aydemir: Hisarardı Köyü çevre köylere göre ciddi göç veren ve bu yüzden nüfusu gittikçe azalan, eksi büyüme hızı ile çevre köylere göre en geride olan bir köy maalesef. Burada geleneksel mimari yapılar korunamıyor. Çok eski ev var ve yıkılma tehlikesi bir güvenlik sorunu. Tescilli yapılar bile atıl durumda. Turizm potansiyeli var ama değerlendirilemiyor. Kültürel ve tarihi değere sahip yapı ve değerler korunamıyor, kaderine terk edilmiş. Köyün su tartışması sürüp gidiyor. Hisarardı göleti içindeki balık çiftliği de suyu kirletiyor. Köyün mahalle olma tehdidi var. Tarım arazileri satışı yapılıyor ve yapılaşmaya açıldığı için rantlaşıyor. Yani Hisarardı eriyip gidiyor.
Hani doğal ve kültürel değerler bir miras, bir emanet demiştik? Bu gidişe dur demenin bir yolu yok mu? Çalıştaya konuşmaları ile katılan akademisyenlerimiz bu konuda söz sahibi, deneyimli ve donanımlılar. Dur demenin yollarını anlattılar bize. Hem de Hisarardı’ya kadar gelerek. Bunun, büyük bir özveri ve bizim için de bir şans olduğunu düşünüyorum.
Ancak bu gidişe dur demenin yollarını anlatırken dikensiz gül bahçesi vadetmediler bize. Tam tersine Kırıkkale Üniversitesi’nden sayın Prof. Dr. Öner Demirel köy mekânsal planlamasının zorluğunun altını çizdi. Buradaki üzücü yasal boşlukları detaylı olarak gözler önüne serdi. Kırsal ve peyzaj planlaması sonrası koruma odaklı kırsal alan planlamasının önemini belirtti.
Sayın Prof. Dr. Atila Gül ise köy tasarımı gibi yeni bir kavramdan bahsetti. İyi bir köy tasarımı için alt yapı ve su yönetimi, yeni yapıların köy dokusuna uyumu, eskilerin korunup geliştirilmesi ile köyün özüne bağlı kalmasının öneminin altını çizdi. Bu işin bilimsel, sanatsal, ekolojik ve yerel kimlik yaklaşımı içinde, birçok disiplinin ele ele vermesi ile yapılacağını belirtti. Tarım, hayvancılık, turizm ve mekânsal organizasyonlar ile Hisarardı’ya özgü bir köy tasarım rehberi de sundu bize. Bir de şu konunun altını çizdi. Köy halkı bu projelere sahip çıkmalı, onların bulunduğu komiteler planlamalara katılmalı. Hisarardı bu projeye sahip çıkabileceğini, bunca emeğe değer olduğunu, çalıştayın giderlerini toplamak için yaptığı imece ile gösterdi. Gerçekten takdire değer bir birliktelikti diye düşünüyorum.
Sonra sözü Akdeniz Üniversitesinden Doç.Dr. Şebnem Ertaş Beşir aldı. Geleneksek konutların, nasıl korunacağını anlattı. Anlatırken de hayata geçirdikleri projelerde nasıl sorunlar olabildiğini paylaştı bizimle. Kültürel mirasın korunmasının ve yaşamasının birinci şartının tarihi yapıların günümüz kullanımına entegre edilmesinin önemini vurguladı. Bunu Konya -Sille örneği ile nasıl gerçekleştirdiklerini anlattı. Yaşadıkları sorunları da…
Mimar Sinan Üniversite’nden Sayın Doç. Dr. Ümit Arpacıoğlu ise “Rafın değil anneannemin domatesinin peşindeyim” diyerek başlattıkları “Köyünü Yaşat” projesini anlattı. Kırsal alanların yeniden değerlendirilmesi için model akış şeması da paylaştı bizimle. Bu gerçek masalın adı Gölpazarı Köyü. “İsteyince, çalışınca oluyor demek ki” dedirtti.
Süleyman Demirel Üniversite’sinden sayın Prof. Dr. Murat Akten ise kırsal kalkınma aracı olarak kırsal turizm nasıl planlanır diye Hisarardı özelinde açıkladı bize. Kırsal planlamadan peyzaj planlamasına geçişi anlattı. Peyzaj planlamasının doğal ile kültürel arasında dengeyi sağlayan, insan dışı canlıların da varlığını ve sürdürülebilmesini ilk şart olarak koyan bir kavram olduğunu söyledi. Hisarardı için turizm deyince tarım ve inanç turizminin altını çizdi.
Bu bilgiler ile sayın Güngör’ün endişelerini değerlendirirsek, Hisarardı’nın ciddi bir tarım potansiyeli var. Ancak inkar edilemeyecek kültürel değeri de var. Hisarardı’nın profesyonel ellerde, tarım ve turizm potansiyelinin işlenmesi ile geleceği noktayı hayal etmeliyiz. Bunun için destek verecek yürekli ve donanımlı akademisyenlerimiz var. Ayağımıza gelerek anlattılar bizim topraklarımızı bize. Bize düşen onlara destektir.
Kırsal kalkınma ile turizmin kötü örneklerinin bir arada anılması bir yandan büyük bir yanılgı ama diğer taraftan da ülkemizde bunu düşündüren çok sayıda kötü örnek var ne yazık ki. Zaten çalıştayda bu kötü örneklerin altı özellikle çizildi. Tarım ve inanç turizmi ile köyün özünün, varlıklarının, değerlerinin korunması vurgulandı. Geri dönüşü olmayan şehirleşme faaliyetlerine karşı ise “Koruma odaklı kırsal kalkınma projeleri” anlatıldı. Halihazırda verimli tarım alanlarının satışı ciddi bir sorun. “Köyünü Yaşat” benzeri projeler bu sorunlara bir çözüm niteliğinde. Su sorunu ise zaten yıllardır süren bir sorun. Hisarardı’nın varlığını yeniden hatırlaması bu sorunun çözümünün ilk adımı belki de.
Köyümüzün barajının olması köy tasarımında büyük bir güç olurdu. Tarım turizmi için çok önemli bir destek. Gelecekteki susuzluk sorunu içinse çözüm, suyu verimli kullanmak olduğu gibi susuz tarım gibi alternatif tarım yöntemlerini de benimsemek olabilir.
Hisarardı da yeni bir hayat başlarsa eminim yurduna çok dönen olacaktır. Hisarardı’nın beklenen ilgiyi görmesi konusuna gelince…Yaşamadan bilemeyiz ama ben umutluyum. Hatta Hisarardı’nın bu yolda bir kıvılcım olup, bir zamanların yıldızı Yalvaç ile birlikte ülkemiz kültür yollarında yerini almasını diliyorum.
Bu projeler ile ilgili sorun tanımlayacaksak evet iki büyük sorunumuz var: Birincisi bunca işi yapmak için maddi kaynak, ikincisi ise bu projeye gönülden sahip çıkacak devlet erkanı ve köy sakini bulmak. Aksi durumda her şey başlamadan biter zaten.
Ama şunu bilmeliyiz:
Hisarardı bu haliyle kalırsa yapıları yıkılacak, tarım arazileri yapılaşacak, su zaten ya doğal ya da insana bağlı nedenlerle kaybedilecek. Bir mum gibi eriyip tarihin sayfalarında, bulunduğu coğrafyanın tarih katmanlarında yerini alacak ne yazık ki.
Sürçülisan ettimse affola…
Saygılarımla…
Dr. Lütfiye Meltem Gül
Anesteziyoloji ve Reanimasyon Uzmanı
Etiketler: Çalıştay » Hisarardı » Lütfiye Meltem GülYorum yapabilmek için Giriş yapın.