Son Dakika
Son yıllarda yoğunlaşarak gündemde olan ve “küresel ısınma” ve “iklim değişikliği”nin etkileri şeklinde ortaya çıkan olaylar, günlük yaşamımızda pek çok sorunun kaynağı olarak gösterilmeye başlanmıştır. 1988 yılından bugüne kadar yapılan bilimsel çalışmalar, iklimde değişimin var olduğunu ve insan faaliyetlerinin de iklim değişikliğinde etkili olduğunu ortaya koymuştur. Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) tarafından 2030 yılı senaryolarına göre; sıcak hava dalgaları, orman yangınları, kuraklık, şiddetli yağışlar, tropikal fırtınalar, tarım ve agro-kültür üzerindeki etkilerin giderek artacağı ortaya konmuştur.
Uygarlıkların yıkılmasında ve yeni uygarlıkların oluşarak tarihin şekillenmesinde etkili olduğu bilinen Kuraklık, bir bölgede, yağışın uzun yıllar ortalamasından daha az gerçekleşmesi ile ortaya çıkan bir durumdur. Genelde yavaş gelişir, zor tahmin edilir ancak etkileri çok geniştir. Fiziksel ve doğal çevre, kent yaşamı, tarım ve gıda, temiz su, sağlık olmak üzere hayatımızın her aşamasını etkiler. Artan Dünya nüfusu, gıdaya duyulan ihtiyacın artması ve endüstrileşme, suya duyulan ihtiyacı da artırmakta aynı zamanda suların kirlenmesine sebep olmaktadır.
ÜLKEMİZDE SU KULLANIMI
Ülkemizde su kullanılan sektörler arasında ülke genelinde toplam suyun yüzde 75’ini kullanan tarım sektörü ve yüzde 10’unu kullanan sanayi sektörü başta olmak üzere her sektörde kullanılan suyun daha etkin ve dikkatli kullanılmasını zorunludur. Ancak tarım sektöründe kuraklığın anlamı, diğer sektörlerden daha farklıdır. Çünkü gıda güvenliğimiz ülkemizdeki tarımsal üretimin yeterliliğine bağlıdır. Isparta ilimiz, ülkemizdeki en önemli tarımsal üretim alanlarından biri olan Antalya Su Havzası sınırları içerisinde bulunmaktadır. Havzada mevcut durumda kullanılan suyun yüzde 83’ü tarımda, yüzde 10’u içme ve kullanma suyunda, yüzde 6’sı sanayide ve yüzde 1’i turizmde kullanılmaktadır.
Görüldüğü gibi tarımda kullanılan ve ihtiyaç duyulan suyun fazlalığı, gıda güvenliğimiz açısından hem yüzeysel su kaynaklarımıza hem de yeraltı su rezervimize büyük önem vermemizi gerektirmektedir. Ayrıca havzada kuyu suyu kullanan seracılık faaliyetleri (özellikle halk sulamaları) ve içmesuyu amaçlı YAS kullanımları nedeniyle bazı alt-havzalarda yer altı suyu tüketiminin emniyetli rezervden daha fazla olduğu görülmektedir. Bu durumda da yer altı suyu kaynakları kayba uğramakta ve kendini yenileyememektedir.
GIDA GÜVENLİĞİMİZ SADECE KENDİMİZ Mİ YOKSA GELECEK NESİLLERİMİZLE BİRLİKTE Mİ BESLENELİM?
Küresel ısınma ve iklim değişikliğinin etkileriyle önümüzdeki yıllarda daha etkili yaşanacak olan kuraklık tehlikesi önümüzde dururken havzadaki depolama tesislerinden, yüzeysel ve yeraltı su kaynaklarından kullanılan suyun bilinçsizce fazla kullanılması, hem su kaynaklarımızın kirlenmesine, hem doğal hayatın olumsuz etkilenmesine hem de su kıtlığına neden olmaktadır. Bu sonuçta ülke ekonomimize ve stratejik bir ürün olan buğday ve diğer bitkisel ve hayvansal üretimlerimizin yetersizliği ve kıtlığının yaşanmasına neden olarak gıda güvenliğimize olumsuz etki yapmaktadır.
Bütün bu hususlar doğrultusunda devletimizin alacağı tedbirler ve yapacağı yatırımlara ek olarak su kullanıcıları olarak hepimize görevler düşmektedir. Bunların başında; yerüstü ve yeraltı su kaynaklarımızı dikkatli, etkin ve verimli kullanmak, kirlenmesini önlemek, devlet yatırımlarından olan su depolama ve iletim kanallarını kullanırken korumak, su kayıp ve kaçaklarına neden olmamak sayılabilir.
Toplumsal olarak bireysel su tasarrufu konusunda yeterli bilinç düzeyine ulaşılması durumunda su kullanımında önemli oranda su tasarrufu sağlanabilecek ve gıda güvenliğimiz teminat altına alınmış olacaktır.
Ayşen Pervin GÜNGÖR
Ziraat Yüksek Mühendisi
Etiketler: Ayşen Pervin Güngör » ÖzyalvaçYorum yapabilmek için Giriş yapın.
BENZER HABERLER