Son Dakika
Emhal Besi Çiftliğine bayan eleman aranıyor
Yalvaç’ın üreten ve üretken markası: DURUTÜRK
ELBENGİLİ PVC-Alüminyum-İnşaat’tan BAYRAM TEBRİKİ
Yalvaç’ta perde, tül ve nevresimin adresi: ERTEN…
Yalvaç’ta 15 yıldır el yapımı PİZZA’nın tek adresi: Dr. Pizza…
Yalvaç’ın kazanma ustası 10. seçiminden %95’le galip çıktı
Eğirdir Gölü Havzası, tarih boyunca büyük değişikliklere uğramıştır. Son yıllarda gölün sularında çekilme oldukça fazlalaştı. Sular çekildikçe, antik dönem yerleşimleri ve bu yerleşimleri diğerlerine bağlayan yol ağları açığa çıkmaya başladı.
Açığa çıkan yerleşimler, definecilerin hedefi haline gelmiş durumda. Yapıların duvarları yıkılıp dağıtılmakta, konutların kilerlerinde sağlam korunmuş olan pişmiş topraktan depolama kapları (Pithos) parçalanmakta; yapıların taşları sökülerek köylere taşınmaktadır. Geri dönüşümü mümkün olmayan zararlar, sadece yapılara ve eserlere değil; eserlerin günümüze taşıdığı bilgilere de verilmektedir. Gölün, özellikle “Hoyran” olarak adlandırılan bölümünde, bu tahribat çok daha fazladır.
Hoyran Gölü’nün, Kumdanlı Köyü’nün, Gaziri Ovası’na açılan bölümünde, Tunç Çağı ve öncesine ait yeni yerleşim alanları ve antik yollar gün yüzüne çıkmıştır. Aşağı Kaşıkara Köyü’nün sınırları içerisinde kalan ve halk tarafından “Suvat Mevkii” olarak adlandırılan alanda ortaya çıkmış olan yerleşim, çok önemli arkeolojik veriler barındırmaktadır. Bu yerleşim Geç Neolitikten başlayarak Osmanlı Dönemi’ne kadar kesintisiz veriler sunmaktadır. Tunç Çağı yerleşim katmanında konutlar, Hacılar Büyük Höyüğe benzer şekilde yan yana sıralanmışlardır. Yerleşimin göl tarafında izlenen koruma duvarının önünde, teknelerin yanaştığı bir iskele görülmektedir. Bir kıyı yerleşimi olmasından dolayı, açığa çıkan konutların tamamında büyük kilerler bulunmaktadır. Kilerlerin içerisinde 2m’yi aşkın boyutlarda pişmiş toprak depolama kapları, yere sabitlenmiş biçimde yan yana sıralanmıştır. Tunç Çağı’na ait küp (Urne) mezarlar yerleşimin kuzeydoğusunda kalmaktadır. Yerleşim içerisinde görülen farklı ebatlarda onlarca öğütme taşı, o dönemde her evde bir değirmenin olduğunu kanıtlamaktadır. Bu yeni yerleşimler, Hoyran Gölü’nün bir zamanlar daha küçük olduğunu ve ovada daha fazla yerleşimin bulunduğunu, jeolojik ve arkeolojik olarak belgelemektedir.
Bu yıl, Yüzey Araştırması Projemiz kapsamında alanda yaptığımız çalışmalarda; bu yerleşim yerlerinde Geç Neolitikten Doğu Roma İmparatorluğu’nun (Bizans) en son dönemlerine kadar tarihlenen arkeolojik materyale rastlanıldı. Birçok yerleşimin son katmanı Osmanlı İmparatorluk Dönemi’ne tarihlendirilmektedir. Bu göl kıyısı yerleşimlerinde yaşamın, 1614 yılına kadar kesintisiz devam ettiği, korunan eserlerden ve tarihi kayıtlardan anlaşılmaktadır. Osmanlı kayıtlarında bu tarihte, göl sularının yükseldiği ve buralarda yaşayanların, civar köylere ya da yeni yerleşim alanlarına taşındığı yazmaktadır. Göl kıyısında bulunan ve sular altında kalmış olan bu yerleşimlerin tamamı tekrar gün yüzüne çıkmıştır. Köylerin Osmanlı kayıtlarında geçen isimleri, bölge halklarınca mevki ismi olarak kullanılmaya devam edilmektedir.
Uzun yıllar suyun koruduğu ve içerisinde bin yılların kültür katmanlarını barındıran yerleşimlerin, arkeoloji ve tarih bilimleri için önemi oldukça büyüktür. Göle kıyısı olan köylerde yaşayanlardan aldığımız sözlü bilgiler de 1974 – 1980 yılları arasında da gölde büyük bir çekilmenin meydana geldiğini ve bugün açığa çıkmış olan yerleşim yerlerinin o tarihlerde de görüldüğünü ve de yerleşimlerdeki yapılara ait taşların; yeni yapılar inşa etmek için köylülerce taşındığını öğrendik. Bu yerleşim yerlerinde en çok tahrip edilen katmanlar, Osmanlı İmparatorluğu Dönemi’ne ait üst katmanlardır. Yakın tarihimizi belgeleyen bu arkeolojik eserler ve veriler, definecilerin insafına terk edilmeyecek kadar değerlidir.
Göl sularının çekilmesine üzülmemek mümkün değil, ancak göldeki çekilme kurumaya yönelik değil; göl ilk konumuna geri dönmektedir. Bu çekilmeler ve yükselmeler birbirini izleyerek devam edecektir. Burada önemli olan suların çekilmesiyle gün yüzüne çıkan arkeolojik alanların korunması, bilim dünyasına kazandırılması ve ayrıca bölge turizmine sunulmasıdır. Bu amaçla yüzey araştırması projemiz çerçevesinde, açığa çıkan yerleşimlerin çok detaylı bir taraması yapılıyor; korunmuş yapıların tamamı belgeleniyor ve tarih veren eserler kayıt-koruma altına alınıyor. Bu konuda halkımızın daha duyarlı olması ve köylerine ait bu tarihi yerleri korumaları gelecek nesiller için büyük önem arz etmektedir. Geçmişimizin belgeleri olan bu yerleşim yerleri ve tarihi eserler, sular tekrar yükselene kadar bize emanet. Emanete ihanet olmaz…
Etiketler: Hoyran » Özyalvaç » Prof.Dr. Mehmet ÖzhanlıYorum yapabilmek için Giriş yapın.
İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER KÖŞE YAZILARI
30 Ağustos 2024 Köşe Yazıları, Tüm Manşetler
24 Ağustos 2024 Köşe Yazıları, Tüm Manşetler
30 Nisan 2024 Köşe Yazıları, Tüm Manşetler
25 Nisan 2024 Köşe Yazıları, Kültür Sanat, Tüm Manşetler