Son Dakika
Dr.Öğr.Üyesi Bülent ÖZGÜL
Isparta Uygulamalı Bilimler Üniversitesi Yalvaç Meslek Yüksekokulu Öğretim Üyesi
(Geçen haftadan devam)
Yıldırım, Erdoğan’ın karizmasına başka bir açıdan yaklaşmaktadır. Ezilen toplumsal kitlelerin merkezi ya da yerel politik güçlere mesajlarını etkili bir biçimde iletebilmek için kurtarıcı protest karizma modellerini seçtiklerini dile getirdikten sonra, 2002 yılında siyasette söz konusu imgelerin Erdoğan’ın karizması ve bir miktar da Cem Uzan’ın karizması olduğunu ileri sürer. Ona göre, derin bir bunalım, anomi, yoksunluk ve dışlanma psikolojisi içinde olan kitleler Erdoğan’a böyle bir anlam yüklemişlerdir. Erdoğan mimikleri, konuşma üslubu, kızgınlığı, vb. yanları ile toplumsal hafızada olan tarihsel protest tiplerine paralellik göstermektedir. Erdoğan halk nazarında sözünü sakınmayan, yoksullara sahip çıkan, yoksunlukları ve ezilmişlikleri yine onların diliyle anlatan bir karizmadır. Erdoğan ve diğer yöneticileri, seçkin bir kökten değil, alt ve orta tabakadan gelmektedir (Yıldırım, 2002: 67).
Siyasi liderlik bakımından 2002 seçimlerinin ve Türk siyaset tarihinin ilgi çekici isimlerinden biri de Cem Uzan ve Genç Parti olayıdır. 2002 seçimleri öncesi yaşanan ağır ekonomik sorunlar, 72 günlük bir partinin % 7,3 oy alabileceği bir ortam hazırlamıştır. Turan’ın aktardığına göre, Yönelim araştırma firmasının Ekim ayında yaptığı iki araştırmada Genç Parti’ye oy vereceklerin oranı % 10,2 ve 9,8 olarak çıkmıştı. Parti seçimde % 7,3 civarında oy aldı. Kuruluşundan kısa bir süre sonra yapılan seçimde alınan bu oyun başarılı bir sonuç olduğunu belirten Turan, bir önceki dönemde mecliste olan dört partiyi geride bırakan Genç Parti’nin başarısının üç nedeni olduğunu vurgular: Birincisi yoksulluk, ikincisi mevcut partilerin çoğunun sorunlara yönelik etkili politikalar üretememesi, üçüncüsü de Genç Parti’nin ve Cem Uzan’ın iletişim stratejisi ve uygulamalarıdır (Turan, 2004: 295-297).
Turan ve Çapan, Genç Parti’yi ve yoksul, yoksulluk içinde yaşayan mâdun seçmenlerin Genç Parti’ye yönelişini anlamak için üç önemli nokta olduğunu ileri sürerler: Bir yandan seçim çalışmalarında diyalogun dışlanmasıyla konuşmaktan kaçınanlara söz verilmez, ama öte yandan onların yoksulluğu da içeriksiz monolog kapsamında dillendirilir. Böylece mâdunlardaki iki karşıt eğilim, sesini duyurma isteği ve konuşmaktan kaçınma gerçekleşmiş olur. Yoksulların mâdunların bir geçinme stratejisi olarak geliştirdikleri taktikler açısından dağıtılan yardımlar ikinci noktadır. Son nokta ise yoksulların, mâdunların devleti nasıl algıladıkları: devlete tepki ve güvensizliğin yanı sıra devletin yoksullara sahip çıkması isteği. İnsanlar katılımcı olmadıkları bir siyasetin de sorunlarına çözüm olabileceği inancındadırlar. GP’nin başarısının altında bu yatmaktadır (Turan ve Çapan, 2003: 118).
Bu çalışmanın gösterdiği önemli sonuç, yaşanan ağır ekonomik kriz döneminde mecliste bulunan parti liderleri bu sorularda hemen hemen hiç ilk üçe girememeleri olmuştur. İlk üçe giren isimler ise bir önceki dönem mecliste temsil edilmeyen partilerin liderleri ve siyasette bulunmayan isimler olmuştur. Seçimde de meclise ancak iki liderin partisi girmişken, GP ve lideri de önemli bir başarıya imza atmıştır. Seçmen, ekonomik krizin müsebbibi olarak gördüğü Bülent Ecevit, Mesut Yılmaz ve Devlet Bahçeli’yi barajın altına göndermiş, Ecevit ve Yılmaz ile muhalefetteki Tansu Çiller’in siyasi hayatını sona erdirmiştir. Dolayısıyla 2002 öncesi ağır ekonomik kriz, seçmenlerin siyasi tercihlerini, liderlik beklentilerini ve seçimlerini köklü şekilde değişime uğratmıştır.
Kriz dönemlerinde seçmenlerin liderlik beklentilerinde önemli ölçüde değişimler yaşandığını, siyasi tarih bol sayıda örnekle göstermektedir. Seçmenlerin siyasi tercihleri ve liderlik tercihleri için birçok yaklaşım liderlik özellikleri odaklı bir bakış açısı sunmaktadır. Liderlik sürecinin tek yönlü bir süreç olmadığı, seçmenle karşılıklı etkileşim halindeki bir süreç olduğunu, bunun yanında koşulların da süreçte rolü olduğunu (Liderlik= Liderlik * İzleyiciler (Yandaşlar)* Koşullar) en iyi gösteren örneklerden biri kriz dönemleri ve sonrasında yaşanan siyasi gelişmeler ve seçimlerdir. Yönelim’in araştırmasında, denekler, “En deneyimli lider” sorusuna 1. sırada ve “En dürüst lider” sorusuna 3. sırada “Bülent Ecevit” yanıtını vermelerine karşın gerek “Kimi başbakan olarak görmek istersiniz?” sorusunun karşılığında gerekse seçim sonuçlarında aynı lidere % 1 destek verilmiştir (Turan, 2004: 188, 192, 213). Yani seçmen, lidere bakışıyla tercihini, ekonomik sorunların etkisi altında şekillendirmiştir.
Diğer örneklerde de görüldüğü gibi kriz dönemleri, seçmen tercihlerine ve liderlik beklentilerini değiştirmektedir. Peki bu liderlik beklentileri hangi yönde değişmektedir? Yani, yaşanan krizler demokratik mi, otoriter mi, dönüşümcü mü yoksa karizmatik liderlik beklentilerine mi zemin hazırlamaktadır? Bu noktada da koşulların rolü ön plana çıkmaktadır. Kriz yaşandığı toplumun sosyal ve kültürel özellikleri, geçmiş deneyimleri, uluslararası gelişmeler, vb. gibi çevresel koşullar, ne tür bir liderlik beklentisine yönelimi oluşacağını etkileyen önemli faktörlerdir. Almanya’da ve İtalya’da yaşanan krizler, otoriter liderlik beklentisi yaratır ve sonucunda faşist diktatörlükler yaratırken; Rusya’da yaşanan kriz dönüşümcü liderlik beklentisini arttırmış ve sosyalist devrimin önünü açmıştır. Osmanlı’nın son döneminde yaşanan ağır sıkıntı ve krizler dönüşümcü liderliğe zemin hazırlamıştır. Burada liderlik beklentisini şekillendiren, farklı toplumların farklı sosyokültürel özellikleri ve konjonktürel şartlar olmuştur. 2002 öncesinde yaşanan ağır ekonomik krizin karizmatik ve dönüşümcü liderlik beklentilerini arttırması da Türkiye’nin dönemsel şartları ve krizin niteliğiyle ilişkilidir.
SONUÇ ve DEĞERLENDİRME
Siyasi davranış, pek çok etkileyeni olan ve siyaset biliminin karmaşık konularından biridir. Siyasi katılım, oy verme, siyasi liderlik beklentileri gibi siyasi davranış unsurları, siyasi faktörlerin yanı sıra sosyokültürel ve ekonomik pek çok faktörden, farklı şekillerde etkilenmektedirler. Ekonomik faktörlerin etkilerini farklı boyutlarla ele almak, bu faktörün siyasi davranış ve liderlik beklentileri üzerindeki etkisini anlamak bakımından bir zorunluluk olarak görülmektedir.
Ekonomi ile siyaset arasındaki ilişkiyi inceleyen belli yaklaşımlar bulunmaktadır. Bunlardan sorumluluk hipotezine göre, seçmenler piyasada oluşan ekonomik koşullara ilişkin sorumluluğu siyasi iktidara yüklerler. Buna göre, siyasi iktidarlar, işsizlik ve enflasyon oranları yüksekse cezayı; düşük düzeylerde seyrediyorsa ödülü hak ederler. Müvekkil hipotezi yaklaşımına göre ise, partilerin iktidarda olup olmamasına bağlı olmaksızın, yüksek işsizlik oranları sol partilerin; yüksek enflasyon oranları ise sağ partilerin popülaritesini arttırır. Temel hedef hipotezi yaklaşımına göre, siyasi iktidara yönelen destek, önceden vaat edilen hedeflere ulaşıldığı ölçüde sürer. Seçmenler tercihlerini belirlerken sol ve merkez partilerin işsizlik ile sağ partilerin ise enflasyon ile mücadele konusundaki başarılarını ölçüt alırlar.
Bir başka değerlendirmeye göre, ekonomi ile siyasi tercih arasındaki ilişkinin dört karmaşık boyutu bulunmaktadır. İdrak süzgeci adı verilen ilk boyutta, seçmenler makro ve mikro ekonomi ile ilgili aldıkları bilgileri değerlendirirken idrak süzgecinden geçirirler ve sübjektif kararlar verirler. İkinci karmaşık boyut, çoğunluğun ekonomi ile ilgili yapmış olduğu değerlendirmenin geçmişe mi yoksa geleceği mi yönelik olduğudur. Bu ilişkinin üçüncü karmaşık boyutunda da, seçmenler, tercihte bulunurken kendi ekonomik durumlarına ya da ülkenin genel ekonomik durumuna bakarak değerlendirmede bulunurlar. Son boyut da tersine nedensellik boyutudur. Buna göre, hükümetle ilişkisine göre seçmenler, ekonomik durumun ya olumlu yönlerini görecekler ya da bunun olumsuz yönleri üzerinden değerlendirme yapacaklardır.
Bir başka yaklaşıma göre, bireylerin siyasi tercihlerini etkileyen ekonomik koşulları iki ayrı etkenin dört farklı bileşenle ortaya çıkan durumları etkilemektedir. Bu yaklaşım, bireylerin iktidarın geçmişteki ya da gelecekteki ekonomik performansına göre tercihte bulunma (retrospective/ prospective voting) özellikleriyle siyasi değerlendirme yaparken kendi ekonomik durumları ya da genel olarak toplumun ekonomik koşullarını (egotropic/sociotropic voting) göz önünde bulundurmalarına göre dört farklı davranış eğilimi olduğunu öne sürmektedir.
Politik devresel dalgalanmalar yaklaşımına göre ise, seçmen davranışları oportünistik ve partizan olarak sınıflanırken, rasyonel beklentiler öncesi ve rasyonel evrelerde, partilerin aldığı ekonomik kararların ya da vaatlerin seçmenin tercihini etkilediği varsayımı üzerinde durulmaktadır.
Bu yaklaşımlar çerçevesinde, ülkedeki enflasyon, işsizlik oranları, kişi başına milli gelir ve büyüme rakamları değerlerinin; seçmenler tarafından hem kendi açılarından hem de ülke geneli bakımından değerlendirmeye tabi tutulduğu, bunu yaparken koşullara göre geçmişteki ya da gelecekteki performansa göre hareket ettikleri görülmektedir.
Özel olarak seçmenleri etkileyen bir faktör olarak gelir düzeyinin siyasi davranış üzerindeki etkilerine bakıldığında; gelir düzeyinin siyasi katılmayı etkileyen bir faktör olduğu, siyasi tercihleri etkileme konusunda başka faktörlerle beraber etkisi olduğu görülmektedir. Türkiye örneğinde, gelir düzeyi orta ve düşük olanların muhafazakar ve merkez partilere yöneldiği, gelir düzeyi orta ve üst kesime doğru gidildikçe sol partilere daha çok destek verildiği tespit edilmiştir.
Seçmenlerin mesleklerinin de siyasi davranış bakımından etkili bir faktör olduğu; mesleklerin sahip olduğu statü ve prestij bakımından üstün ve zayıflığı çerçevesinde yapılan değerlendirme ve doğrudan bazı mesleklerin sosyal ve siyasi bakımdan taşıdıkları özelliklerin önem taşıyan unsurlar olduğu görülmektedir. İçinde bulunulan meslek grubu, bireyin siyasal yaşamda etkili olmasını veya uzak kalmasını gerek diğer sosyo-ekonomik değişkenler gerekse mesleğin nitelikleri doğrultusunda yönlendirirken, içinde bulunulan mesleklerin bireye sağladığı statüler de oy vermelerini ve buna aracılık sağlayan siyasi partileri desteklemelerini etkilemektedir. Belirgin olarak ifade edilecek olursa, meslek grupları içerisinde değişime en çok destek veren gruplar işçiler, işsizler ve öğrenciler olarak görülmektedir. Çiftçi, küçük esnaf ve zanaatkarların muhafazakar olduğu görülürken; ev hanımı, memurlar, tüccarlar ve sermaye sahiplerinin daha çok duruma göre hareket ederek iktidara destek verme eğiliminde oldukları görülmektedir. İşçi, öğrenci, memur ve işsizlerin sol partilere; çiftçi, küçük esnaf, zanaatkar, tüccar ve sermaye sahiplerinin sağ partilere daha yakın olduğu görülmektedir. Tabii ki bu ilişki bazen doğrusal bazen de dolaylı olarak gerçekleşmektedir.
Genel ve olağan koşullarda, ekonomik faktörlerin siyasi davranış üzerinde doğrudan etkisinin zayıf olduğu, siyasi davranış biçimlerinin doğrudan ekonomik performanstan etkilenmesi koşullarının, genellikle ağır ekonomik koşulların yaşandığı dönemlerde oluşabileceği tarihi örneklerle görülmüş bir olgudur. Ekonominin normal seyrinde ilerlediği durumlarda, siyasi tercihler, ekonomik faktörlerden ziyade diğer sosyokültürel faktörler daha çok etkilemektedir. Ancak, kriz diye tabir edilen ekonomik dalgalanma dönemlerinde siyasi davranış biçimleriyle ilgili önemli değişimler gerçekleşebilmektedir. Ekonomisi istikrarlı ülkelerde ekonominin siyasi davranış üzerindeki etkisi sınırlı olurken; Türkiye gibi ekonomik bakımdan gelişmekte olan ülkelerde sık sık yaşanan ekonomik ve siyasi krizler, siyasi davranışların şekillenmesi bakımından önemli etkilere sahip olabilmektedir. Sosyal adalet ve denge konusunda sorunlu olan ekonomiler, ekonomik krizlerin siyasi ve sosyal sonuçlarını da ağırlaştırmaktadır.
Ekonominin siyasi liderlik beklentileri üzerindeki etkisi, siyasi davranış biçimlerinin genel özellikleriyle uyum göstermektedir. Olağan koşullarda seçmenlerin siyasi liderlik beklentileri bakımından ekonomi doğrudan etkili bir faktör değildir. Ancak, özellikle ekonomik kriz dönemlerinde yaşanan sıkıntılar, siyasi davranış biçimlerinin genelinden daha yüksek düzeyde siyasi liderlik beklentilerine etki etmektedir. Ekonomik krizden çıkışla ilgili siyasi önlemleri bir liderin şahsında somutlaştıran seçmenlerde, dönüşümcü ve karizmatik liderlik beklentileri yükselmektedir. Kriz dönemlerinde demokratik liderlik beklentisinin yükselmesi durumu, hemen hemen görülmeyen bir olgudur. (SON)
Etiketler: araştırma » Dr.Öğr.Üyesi Bülent Özgül » ekonomi » Özyalvaç » siyasetYorum yapabilmek için Giriş yapın.