logo

reklam

GÖĞ GÖZLÜ KADIN, FATMA GİRİK


Prof.Dr. Mehmet ÖZHANLI
mehmetozhanli@sdu.edu.tr

Televizyonun tek kanal olduğu ve her şeyin siyah beyaz göründüğü o güzel zamanlarda, haftada bir gün yayınlanan “Türk Filmlerinde”, başta “erkekler” olmak üzere herkes, yerel şiveyle söyledikleri “göğ gözlü” kadının filmini beklerlerdi. Ülkemizde sinema sektörünün henüz gelişmediği; figüranların kahvehanelerden seçildiği, başrol oyuncularının güzellik/yakışıklık ve yeteneklerine bağlı olarak alaylı yetiştiği bu dönemde, sanatçılar halkın hikâyelerini halka, berrak ve doğallığından koparmadan yansıtıyorlardı. Hikâyeler o kadar doğal ve gerçekliğiyle verilirdi ki izlerken onun, kurgulanmış bir film olduğunu düşünmez, sanki o an yaşanan bir olay canlı yayınlanıyor sanırdınız. Yakışıklı ve güzellerden seçilen başrol oyuncularının o masum, duru ve kirlenmemiş güzellikleri herkesi kendine hayran bırakır ve her filimden sonra izleyiciler kendilerini onlara benzetmeye ve onlarla özdeşleştirmeye çalışırlardı. Daha çok ezilen halkın başından geçen acıklı hikâyelerin konu edildiği bu filmleri izleyenler, filimde kendilerinden bir şeyler görür ve filim boyunca katıla katıla ağlarlardı. Filmin izlendiği gecenin ertesinde, filmi birbirlerine saatlerce anlatırlar, tanık oldukları ya da duydukları hikâyelerle bağdaştırarak kendilerince yorum yaparlardı.

Hatırlıyorum da “Boş Beşik” filmi yayınlandığında köyün bütün kadınlarının bir ay boyunca sohbeti bu film olmuştu. Filimde çocuğu olmayan kadınların toplumdan dışlanmasını ve çok zor çocuk sahibi olmuş bir annenin çocuğunu kaybetmesinin dayanılmaz acısını, Fatma Girik öyle yürek parçalayıcı bir geçeklikle canlandırmıştı ki, en katı yürekli insanlar bile gözyaşlarını tutamamışlardı. “Meryem ve Oğulları” filminde üstlendiği ana rolü, annelik duygusunun en gerçekçi ve en doğal, vücut bulmuş haliydi. “Yılanların Öcü” filminde oynadığı “Iraz Ana” karakteriyle, tıpkı Aliye Rona gibi, hakkını hukukunu arayan, törelere bağlı, sert Anadolu kadını rolüyle “karakter oyunculuğunun” zirvesine ulaşmıştır. Her filminde, toplumun farklı kesimlerinden karakterlere başarılı bir biçimde can veren ve toplumun yaşamından farklı kesitler sunmayı başaran büyük bir sanatçıydı Fatma Girik. Maviye çalan yeşil gözleri, pürüzsüz beyaz cildi, siyah saçları ve duru güzelliği bir meleği andırırdı. Bir ceylan kadar ürkek görünen bu güzellik, rol gereği öfkelendiğinde irileşen gözlerinde çakan yıldırımlardan izleyiciler bile ekran başında kendilerine çeki düzen verme ihtiyacı hissederlerdi.

Her güzellik zamanın acımasızlığından payını alır. Derinin altındaki su çekilir, cilt kırışır ve bir zamanlar herkesin hayran olduğu güzellik yerini “kapıya konmayacak” buruşuk yaşlılığa bırakır. Bükülen beline, tutmayan dizlerine, titreyen ellerine hükmedemez beynin. İşte tam bu zamanda insanı diğer canlılardan ayıran önemli bir özelliği devreye girmeli: Anneye – babaya, yaşlılara ve insanlığa hizmet etmiş emektar insanlara sahip çıkma ve onlara hizmet etme duygusu. Bütün dinler bu davranışı emretse de; maalesef insanın içindeki “nankörlük” duygusu çoğu zaman buna engel olur.

İnsanın, tarihin hiç bir döneminde değişmeyen ve değişmesi çok zor olan ön yargısı ve tarafsız davranamaması, geçmişte ve günümüzdeki her şeyi değersizleştirip sıradanlaştırmıştır. Kendinden olmayanı hiçbir zaman kabullenmeyen ve sürekli itham edip aşağılayan insan, diğerlerinin yapıp ortaya koydukları eserlerine değil onların özel yaşamlarına odaklanır ve hep (amiyane deyimiyle) “belden aşağı” vururlar. Oysa dürüst ve gerçek inançlı bir insan, hiç kimseyi özel yaşantısıyla ve düşünceleriyle yargılamaz onu, ortaya koyduğu eserleriyle değerlendirir. Anadolu’da sinemanın, sanatın yeni başladığı ve koşulların oldukça yetersiz ve kötü olduğu bir dönemde bu sektörlerde görev almış ve toplumun aynası olmayı başarmış insanlar, yaşlandıkları zaman maalesef bir zamanlar onları yere göğe sığdıramayan toplum tarafından bir kenara itilip adeta yalnızlık içerisinde ölüme terk edilirler. Bu zor zamanlarında onlardan kaçan insanlar, onlar öldüklerinde kara, geniş gözlük camlarının arkasında döktükleri timsah gözyaşlarıyla anılarını anlatır ve ne kadar üzüldüklerini pişkince dillendirirler. Ve her geçen gün ötekileştiren, bencilleşen ve ahde vefası kalmamış toplumun sahnesinde bu görüntüler daha sık izlenmeye başlandı.

Gençler! Hepiniz yaşlanacak ve bir zamanlar nankörlük yaptığınız emekçi ve yaşlı insanların durumuna düşeceksiniz bu kaçınılmaz. Onun için akıllı davranıp, ahlaklı olun! Sistemin ve insanların başkalarına karşı, sizde oluşturdukları ön yargılardan kurtulun… “Bizden ve bizden olmayan” düşünceleri bir kenara bırakıp canlılara ve emeğe sonsuz saygı duyun. Unutmayın! Canlılar yaş aldıkça bütün uzuvları yavaş yavaş onları oluşturan elementlere dönüşmeye doğru yönelir ve sonunda onları oluşturan toprak, ateş, su ve havaya dönüşürler. Ancak, Fatma Girik gibi topluma mal olmuş insanlar, ortaya koydukları eserlerle ölümsüzdürler… Son nefesini vermiş olsa da milyonların “göğ gözlü” güzel sanatçısı, ortaya koyduğu eserleriyle aramızda yaşamaya devam edecektir…

Etiketler: » »
Share

Yorum yapabilmek için Giriş yapın.

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER KÖŞE YAZILARI

  • BÜYÜK BAŞKOMUTAN, BÜYÜK TAARRUZ, BÜYÜK ZAFER…

    30 Ağustos 2024 Köşe Yazıları, Tüm Manşetler

    İkinci Viyana kuşatmasından (1683) tam 238 yıl sonra ilk defa Sakarya Meydan Muharebesinde toprak kaybedilmemiş, 22 gün 22 gece (23 Ağustos-13 Eylül) süren “HATTI MÜDAFAA YOKTUR, SATHI MÜDAFAA VARDIR. O SATIH BÜTÜN VATANDIR anlayışıyla gerçekleştirilen SAKARYA meydan savaşında kanlı çarpışmaların ardından durdurulan düşman, Sakarya Nehrinin batısına püskürtülmüş ve bağımsızlık yolunda en önemli adım atılmıştır, düşman ordusunu tamamen yurttan atmak amacıyla bir yıl kadar süren hazırlık döneminden sonra, 26 Ağustos 1922'de Başkomutan Mustafa Kem...
  • SOKAKTAN MECLİSE BÖYLE NEREYE?..

    24 Ağustos 2024 Köşe Yazıları, Tüm Manşetler

    O gün sabah erken kalktım. Hava sakindi. Üç gündür dağdan esen sert ve şiddetli, aynı zamanda sıcak rüzgâr dinmişti. Denize gidebilirdim. Mayomu giydim ve yaklaşık 600 metre uzaklıktaki denize hızlı adımlarla kısa sürede ulaştım. Yaklaşık 1 saat deniz kenarında yürüyüş ve yüzmeden sonra biraz yorgun vaziyette dönüş yolunda, bahçesinde etrafı temizleyen 50-55 yaşlarında zaman zaman ayak üstü sohbet ettiğim Hakan’a rastladım. Kendisi mühendisti, zamanında İstanbul da şirketleri ve iyi bir hayatı olmuş, ancak hayatın acımasız yanlarını da yaşam...
  • Kırım – Kongo Kanamalı Ateşi; Keneler ve Düşündürdükleri

    30 Nisan 2024 Köşe Yazıları, Tüm Manşetler

    İçinde bulunduğumuz ay itibarıyla havaların ısınması, yağmurların yağması ile birlikte, bahçe, tarla işleri ile birlikte KENE MEVSİMİNİNİN de başlaması, dolayısıyla Kırım-Kongo Kanamalı Ateşi hastalığı ve insanlarda ölümlerin görülmesi söz konusu olabileceğinden, EMEKLİ DE olsam, sorumluluk bilinciyle yıllardır yaptığımız uyarıları, yapılması gerekenleri; YETKİLİLERE, ETKİLENENLERE bir kez daha hatırlatmak istedim.. Ülkemizde 2002 yılında Kırım-Kongo Kanamalı Ateşi ile gündeme oturan, popüler olan ve 7’den 70’e herkesin tanıdığı keneler, biz...
  • ANTİOKHEİALI YAŞLI KADIN

    25 Nisan 2024 Köşe Yazıları, Kültür Sanat, Tüm Manşetler

    Üçüncü cemre düştüğünde, karlar erimeye başlamıştı. Kentin sokaklarında eriyen karların suları, bulanık bir şekilde akmaktaydı. Bir zamanlar düzgün taş döşeli olan sokaklar artık bütün özelliğini kaybetmiş, kanalizasyon sistemi tıkanmış, sular caddenin yüzeyinde sessizce akmaya başlamıştı. Bahar güneşinin sıcaklığı kendini iyice hissettirirken, yaşlı kadın kahvaltısını yapmış, mutfağın penceresinden güneşin ışıklarını izleyerek, derin düşüncelere dalmıştı. On üç yaşında evlenip geldiği bu evde geçirmiş olduğu günlerin hayaline dalmıştı ki, hizm...