Son Dakika
Devletlerin tarihleri incelendiğinde, kazanılan zaferlerin, yaşanan felaketlerin hep ahlak ve dinle sebeplendirildiği görülür. Burada, uygarlıklarda yaşanan bütün felaketlerin sebebini dinden çıkmaya bağlamalarının sonuçları, Roma Cumhuriyet Dönemine ait örneklerle anlatılmaya çalışılacaktır.
Roma kentinin, MÖ 4. yüzyılın ilk çeyreğinde Kelt istilası ile yakılıp yıkılması, Romalıların tarihsel yazgılarına duydukları güveni sarstı. Bu sarsıntı MÖ 295 yılında kazanılan Sentinum zaferiyle ancak duruldu. Romanın inanç ve dininde en büyük değişim MÖ 3. yüzyılın sonuna doğru Roma İtalya’nın en büyük gücü olmasıyla başladı. Bu gücün getirdiği değişimler özellikle geleneksel dinsel kurumlar üzerinde tehlikeli noktalara varan etkiler yaptı. Tarihsel olayları, Tanrının görünmesi (epifani) olarak algılayan Romalılar için, askeri zaferler veya felaketler dinsel anlamlar yüklüydü. Her iki durumda da Tanrısal bir mesaj olduğuna inanılırdı. Eğer kazanılan bir zafer ise Tanrının desteği; yaşanılan bir felaket ise tanrının cezalandırması olarak yorumlanırdı. İkincisinden kurtulmak için Roma toplumunda batıl inanca dönüşecek kadar çok farklı yolların denendiği görülür.
Roma’nın, Kartaca Devletiyle yaptığı savaşları kaybetmesi, toplumda büyük değişimler meydana getirmiştir. Özellikle ikinci Kartaca savaşı Roma devletinin varlığını tehdit eder hale geldiğinde, dinde derinlemesine bir dönüşüm yaşandı. Karşı karşıya kalınan bu felaketten kurtulmak için Roma, kendi tanrıları dışında köken ayrımı yapmaksızın, bütün tanrılara başvurdu. Ve bu duruma sebep olan ahlaksız davranışlarla, suçluların kimler olabileceği bizzat senato tarafından araştırıldı. İçinde bulunan bu durumun nedenin öğrenmek için başvurulan Romanın en eski bilicileri olan Haruspeksler (hayvanların iç uzuvlarına bakarak kehanette bulunanlar) ve Capitol Tepesindeki tapınakta korunan kutsal Sibylla kitapları, askeri felaketlerin nedenlerini insanların ibadetlerini tam olarak yerine getirmediğinden ve yapılan ibadetlerde çeşitli ritüelleri yanlış yaptıklarında buluyordu. Sibylla Kitapları’ndaki bilgilere uyan senato, selamete erdirici kurbanlar, kutsal su ile arınmalar, alışılmamış törenler ve ayin alayları, hatta insan kurbanları gibi ritüeller gerçekleştirdi. Alınan bu önlemlerle yetinmeyen Senato, Fabius Pictor isimli birini MÖ 216 yılında Yunanistan’ın en büyük kehanet merkezi olan Delphoi kâhinine danışmak için gönderdi. Bütün bu yapılanlar ve alınan önlemler işe yaramayınca tekrar başvurulan Sibylla kâhinleri insan kurban edilmesini buyurdu. Bunun üzerine iki Yunan ve iki Galyalı diri diri gömüldü.
Ahlaksızlıkla suçlanıp cezalandırılan insanlar, kutsal suyla yıkanan tapınaklar, kutsanarak dualarla kesilen kurbanlar ve diri diri gömülen insanlar felaketi engelleyemeyince bu sefer yine Sibylla Kitapları’ndaki bir başka telkine uyarak Pesinus’un Ulu Anası yani Anadolulu Kybele’nin kült heykelinin Roma’ya getirilmesine karar verildi. Bir Roma filosu, tanrıçayı simgeleyen meşhur kara taşı Pesinus’tan (Eskişehir/Ballıhisar) Bergama’ya (Pergamon) ve oradan da Roma’ya taşıdılar. Romanın Ostia limanında törenle karşılanan Kybele heykeli, Palatium tepesinde Tanrıça için inşa edilen tapınağa yerleştirildi. Tanrıçayı temsil eden heykelle birlikte bu dinin orji türü niteliği ve öncelikle de hadım rahipleri Roma inancında kendine yer bulmuş oldu. İlk Asya tanrısının Roma’ya getirilmesi aristokrasinin eseriydi. Ancak, zamanla halk arasında yayılan bu din, özellikle küçük, gizli meclislerin ve mysterialı- dinsel türdeki kapalı cemiyetlerin, yani devlet denetiminin dışında kalan gizli derneklerin bünyesinde büyük bir yer edindi kendine. Roma ağırbaşlılığıyla fazlasıyla çelişen bu yeni din ilerleyen yıllarda Roma dünyasında daha büyük felaketlere sebep olacaktı.
Kartacalara karşı savaşın kazanılmasından sonra, İtalya’nın her bölgesinden gelen önemli sayıda sığınmacı ve yabancı köleler Roma’ya yerleşti ve geleneksel dinden giderek koptular. Bu halk kitleleri kendilerini doğudan gelen yeni dinlerin mistisizmine kaptırdılar. Böylece Roma dünyasında devletin denetiminden uzak çok sayıda tarikat ve cemiyet boy göstermeye başladı.
MÖ 186’da yetkili makamlar, birçok tarikatın ortaya çıktığını ve gece yapılan (bakkhanalia) ayinlerin doğrudan Romanın içinde var olduğunu şaşkınlıkla ve öfkeyle fark ettiler. Yunanistan’ın Roma yönetimine girmesiyle, musteslerin (erginlenmişler) ezoterik cemiyetlerin, Campanialı bir falcı-rahibe tarafından İtalya yarımadasına sokulmasıyla burada büyük bir tarikat ortaya çıktı. İhbar üzerine yürütülen soruşturmada sayıları 7000’i aşan katılımcıları olduğu belirlendi. Senato Romalı yurttaşların, hatta kölelerin bile Anadolu Kybele tapımına ve diğer tarikatlara katılmasını yasakladığında artık iş işten çoktan geçmişti.
Savaştan kaynaklanan bir felaketin sebebini ahlaksızlıktan ve dinden çıkmış olmaya bağlayan ve çözümü yine dinde arayana Roma Senatosu, cahil bırakılan halk ve seçtikleri kurnaz liyakatsiz yöneticilerle Roma Cumhuriyetinin yıkılmasına sebep olmuştur.
Etiketler: Prof.Dr. Mehmet ÖzhanlıYorum yapabilmek için Giriş yapın.