logo

reklam

KADIN VE İKİ YÜZLÜ İNSAN

Prof. Dr. Mehmet ÖZHANLI

 

Ölüm uykusuna yatmış doğanın ve canlıların hayat suyuyla yeniden can bulduğu Mart ayı beni hep çok etkilemiştir. Kurumuş dalların yeniden tomurcuklanıp çiçeklenme mucizesini, dişinin doğum mucizesinden sonraki en büyük mucize olarak görürüm. İsmini Roma Savaş Tanrısı Mars’tan alan Mart ayı, yaşam mücadelesinin (savaşının) yeniden başlangıcı olarak kabul edilmiştir.

Yeni bir zamanın ve yaşamın başlangıcı olan bu ayın sekizinin “Dünya (Emekçi) Kadınlar Günü” olarak kabul edilmesi oldukça manidardır. Bu günün tercih edilmesinin arakasında birçok hikâye anlatılsa da, ben yine de Mart ayının başlangıcının seçilmiş olmasını çok anlamlı buluyorum.

Bütün canlılar bir dişiden meydana gelir (istisnalar kaideyi bozmaz). Yaşam ateşinin (cemre) havaya, suya ve toprağa düşmesiyle Mart ayında dişilerin duyguları, düşünceleri, istekleri ve biyolojik yapıları yeni yaşamlar meydana getirebilmek için kendisini yeniler. Dişinin duygusal olarak en hassas olduğu bu ayda, bir günün kadınlar günü olarak seçilmesinin öz anlamıyla anlaşılması ve sadece bir gün değil yaşamı boyunca dişilerin pozitif ayrıcalığa tabi tutulması ilahi bir emir olmalıydı. Ancak, maalesef erkeğin kaba gücüyle ve uygarlaşmamış içgüdüsel duygularıyla egemen olduğu bir dünyada kadın ve diğer canlılarla ilgili her şey sözde kalmaktadır. İkiyüzlü bir davranış söz konusudur. Bireysel olarak toplum içerisinde konuştuğunda herkes sosyal demokrat, hayvan sever, hümanist ve eşine asla şiddet uygulamayan uygar bir insan profili çizmektedir. Ancak, gerçek yaşamında evrimin birinci basamağında, en basit davranışa şiddetle tepki veren, düşünmeden tamamen kaslarıyla hareket eden bir canavar. İnsanın bu ikiyüzlü davranışı, Roma İmparatorluğunda başının ön ve arkasında birer yüzü olan yani iki yüzü olan Tanrı Janus’un durumuna benzetilebilir. Janus’un yüzünün biri barışı diğeri savaşı ya da iyiyi/kötüyü temsil ediyordu benzetmesini yapsak çok da yanlış olmaz. Çünkü bu tanrının tapınağının kapısı savaş olduğu sürece hep açık dururdu. Savaş yok ise Tapınağın kapısı kapatılırdı. Roma tarihi boyunca kapı, toplam üç kez kapatılmıştır.

Janus’un iki yüzüne karşın günümüz insanın daha çok yüzü var. Bir de oportünist yüzsüzler… Dijital sanal dünya yaratılmadan önce biraz kitap okumuş oportünist bar entelektüelleri vardı. Bunların sayısı o kadar çok değildi ve etki alanları dardı ve de ideolojiler tarafından deşifre edilmişlerdi. Ancak, internet ağı bütün dünyayı sık dokunmuş bir örümcek ağı gibi sarmalayınca, dar alanlarda bulunan bar oportünistlerin yerini neredeyse toplumun tamamını oluşturan klavye oportünistleri aldı. Artık her kesin her konuda ve her şey hakkında yazacak bir şeyleri oldu. Google havuzundan aldıkları hap cümleleri fotoğraflara ekleyerek sanal âlemde raks ettirmeyi öğrendiler. Kendilerini ve diğer insanları kandırmayı normalleştirdiler. Hayatında bir kitabı sonuna kadar okumamış bu klavye kahramanları, duruma göre hümanist, devrimci, milliyetçi, solcu, dinci, muhafazakâr, vatansever ve hayvan sever olabiliyorlar. Gri renkte olan bu kesip yapıştırıcılar (copypaste), hızlı bir biçimde o an için etkin olan durumun rengine dönüşebilme becerisine ve ahlaksızlığına sahipler.

Eğer gerçekten herkes internet âleminde yazdıklarını günlük hayatında uyguluyorsa, dünya üzerinde cehaletin ve kötülüklerin bitmiş olması gerekmez miydi?

İnternete bakın 8 Mart Dünya Kadınlar Günü için bir tane olumsuz yazan göremezsiniz. Herkes sözbirliği etmişçesine kadınlara övgü dolu methiyeler dizmekte ve hayatında hiçbir kadını (dişiyi) taciz etmemiş, kadına şiddet uygulamamış ve kendilerini uygar bireyler olarak sunmaktadırlar.

Her gün onlarca kadının vahşice öldürüldüğü ülkemizde, çiçek satışları o gün rekor kırıyor. Sanki kadına tacizler, tecavüzler ve ölümcül şiddet hiç yokmuş gibi davranılıp çiçekler alınıyor. Bu durum sadece bireyler için değil, dinler, ırklar ve ideolojiler içinde geçerlidir. Bütün dinlerin mensupları kendi dinlerinin kadını – erkeği eşit gördüğünü ve hatta kadının daha önemli olduğunu kutsal kitaplarına atıfta bulunarak ateşli bir biçimde savunurlar. Herkes kendi dininde ve inancında kadının en üstün yere konulduğunu, hatta cennettin anaların ayakları altında olduğunu öğünerek ifade eder. Hiçbir dinin kutsal kitabında kadına taciz, tecavüz ve şiddetin caiz olduğu yazmaz. Kendini ırkla ifade eden toplumlarda da aynı durum söz konusudur. Hiçbir ırk kadına, taciz ve tecavüz yaptığını ve şiddet uygulayarak onu hunharca öldürdüğünü asla kabul etmez. Hatta diğer ırkların kendilerinin kadına verdiği değerin yarısını bile vermediklerini iddia ederler. İdeolojiler içinde aynı şey geçerlidir. Her ideoloji kadına en çok değeri kendisinin verdiğini, güzel süslenmiş felsefi cümlelerle yazar.

Peki, o zaman kadınları kim taciz ediyor? Kim tecavüz ediyor? Şiddeti kim uyguluyor? Her gün onlarca kadını kim hunharca bıçaklayıp kafasını taşla eziyor? Birey, toplum, din, ırk ve ideolojiler suçsuz ise suçlu kim? Ortada bir mağduriyet olduğuna göre bir suçluda olmalı değil mi? Ama suçlu yok, herkes masum ve kadınlarda hiçbir kötülük yokmuş gibi kendilerine biçilmiş cinsiyet rollerini oldukça başarılı oynamaya devam ediyorlar.

Sanırım, Janus bu durumu görseydi öbür yüzünden utanırdı.

Etiketler: » »
Share

Yorum yapabilmek için Giriş yapın.